Ender Küçük

103 Buçuk Spartalı

Ender Küçük

Ben emekli olsam ne yapardım?

Bildiri yayınlar mıydım?

Yapılan bildiriye imza atar mıydım?

Kafamda deli sorular...

Hani der ya Üstat: "İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su; Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu"

Üç beş damla kanına bakmayıp, ayar çekmek kimin haddine! Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs harekatı sonrasında tarihinde ilk kez Amerika'nın pençesinden kurtulmuş, bağımsız bir mücadele içerisinde varlığını devam ettirmek için çabalamaktadır.

Hangi dış siyaseti eleştiriyorsunuz?

Doğu Akdeniz'de var olmamız mı hoşunuza gitmiyor?

Kuzey Suriye'de kantonları yerle bir eden duruşu mu içinize sindiremiyorsunuz?

Yunanistan'ın şımarık tavrına boyun bükmediğimiz için mi bu telaşlınız?

Karabağ 'ı Ermeni zulmünden kurtarıldığı için mi bu heyezan?

Eğer ülkeniz için bir şeyler yapmak istiyorsanız, buyurun Avrupa devletlerine gidin "derdinizi değil derdimizi" anlatın.

Öyle ordu evlerinde rakıyı fazla kaçırıp, planlar yapmakla, bildiriler yazmakla olmaz bu işler.

Hür ve demokratik bir ülkeyiz ve sizlerde fikirlerinizi söylemek istiyorsunuz. Eyvallah!

Ama bu bildiriyi gece yarısında, adınızın önüne "EMEKLİ AMİRAL" yazarak yapamazsınız.

Gel gelelim bildiriler yapıldıktan sonra siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, sosyal medyanın tavrına.

İsterdim ki, bütün muhalefet partileri ortak bir duruş sergileseydi. Ne yazık Meral Hanım haricinde öyle içten bir açıklama yapan kimse olmadı. Tiyatro diyenler oldu, malzemeyi kullanıyorlar, diyenler oldu.

Örneğin Türk Tabipler Birliği'nin bir açıklaması oldu mu?

Ağaçlar kesiliyor diye görmeye aşina olduğumuz sanatçılar nerede?

Şimdi de bu bildiriye imza atanlara soruyorum,

12 Eylül darbecilerinin sonunu hiç düşündünüz mü?

Kenan Evren 'in cenazesinden hiç mi ders almadınız?

Daha düne kadar hepimizin hafızasındadır 15 Temmuz' da yaşanan olaylar.

Şimdi sormak istiyorum 103 Buçuk Spartalı arkadaşa.

"Ülke yönetiminden rahatsızsanız neden parti kurmuyorsunuz?"

BEYLER!

Darbeli günler artık çok geride kaldı. Hangi siyasi parti hükümet olursa olsun, halkın iradesi her şeyden üstündür.

2. Bölüm ..............................................

Hakikati kendi içimden tutup, incitmeden çıkardım. HAKİKAT nefilimler kadar acımasız, bir yanı melek bir yanı nefis olmuş, hep bir ağızdan bağırıyorlardı bana.

Ve o an kulaklarımı ellerimle kapattım. 

O çınlama sesine daha fazla dayanamayıp, dizlerimin üstünde tutundum toprağa. 

Bir avuç toprak alıp, gökyüzüne doğru savuruyorum. Daha elimden çıkar çıkmaz cemre ile buluşuyor toprak. 

İnsan ölünce, en sevdiği koyarmış onu toprağa. Kuşağını çöz derlermiş, çözermişsin.

Üstüne koy taşları derlermiş, koyarmışsın.

Sonra mezarın üzerinden bir el uzanırmış, çekermiş seni dışarı.

Verirlermiş eline küreği, at derlermiş toprağı!

Ve ilk sen atarmışsın toprağı.

İşte o an şunu hissediyor varlık:

"Tek garibi insan dünyanın."

Kuş, böcek, toprak, taş, deniz, gökyüzü... Her birinin ortak bir gayesi var. 

Hepsinin ortak gayesi insana hizmet olmalı. 

Ya insanın garip kaldığı dünyada ki görevi...

Sevmek çoğaltır biz insanoğlunu. Hani bir gökkuşağının altından geçip, renklerin üzerine sıçrattığı bir tutam nurun yansımalarını biriktirmek gibidir sevmek...

Ruhun sızlamıyorsa, okşamıyorsa ellerin bir çocuğun başını ya da toprağa sevdalı gibi bakmıyorsan... Ne hükmü var ki yaşamanın.

Ey biz yürüyen cesetler!

Ellerimiz gök kubbenin ışığına sürmeden yaşadım demeyelim. 

"İnsan bir damla su" demiş ya Fazıl...

Garip geldik şeytan göçmeyelim dünyadan.

Ben yazdıklarımı düşünürken, bahçedeki kafes kuyruk güvercinlerimin seslerini duyuyorum.

Rengi siyah, göğsünde bir tutam gül, kuyruğu beyaz olan güzellik korkuyor; savuruyor kanatlarını sonsuz maviliklere.

Her kanatta, korkusu biraz daha azalıyor.

Sanki insanoğlunun ellerini açıp, her dua edişindeki o dinginliği yaşıyor.

Kendinden kaçarken, kendini bulmak...

Kendinden uzaklaşırken, kendin kalabilmek...

Kafamdaki cevapsız sorular beni sırtımdan tutuyor ve yerlere çalıyor. Yine düştüğümde kucağı ilk açan toprak oluyor.

Ve kul yürüdü!

Herkes onu koşuyor sandı.

Kimin neyi gördüğü...

Kimin neye büründüğü...

Hiç bir zaman anlaşılmadı.

Garip geldik dünyaya yine garip gidelim.

Var mısınız yaşamaya?

Selam ve dua ile...

Yazarın Diğer Yazıları