Ender Küçük

İsmail Çavuş

Ender Küçük

Bir varmış bir çokmuş. İnsanlar çoğalır, büyür, yaşlanır ve ölürlermiş. Yaptıkları ne varsa, görmezden gelirlermiş. Can çıksa da huy çıkmaz, yedisinden yetmişine uzanan yol; ne patika ne otobanmış. Kestirmeden ve uzaktan gitmenin hiç anlam taşımadığı garip bir dünyaymış burası.

İyi düşünmek ve düşünebilmenin marifet sayılmadığı gibi hakir ve hor görünen bir yermiş burası. Sonu iyilerin kazandığı, kötülerin kaybetmekten usanmadığı paylaşımsız, hoş görünün olmadığı, sınırsız zaman ve sınırsız dünya düşüncesinin her yeri talan ettiği bir dünyaymış burası.

Emekçinin hor görüldüğü, kadın cinsiyetinin reklam yapıldığı, insanların makyajla kendisine bir yalancı gülümseme çizdiği, paylaşımların artık anlatım olduğu, çocukların mutlu olmadığı, yediklerimizin üzerine sindirebilmek için maden sularının içildiği bir dünyaymış burası

Ağlamanın zayıflık, gülmenin soytarılık olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Alınmak en moda davranış oldu bugünlerde. En güçlü hissettiğimiz bir an varsa hatırladığımız, nice zayıflıkların örtüsü olmak yerine övünmenin maşası olduk kendimizce. Bazen utanıyorum kendi insanlığımdan ve sahte dualarımın hala dilime dolanmasından... Şiirlerimden, gençliğimden ya da yaşanmamış geleceğimden çok utanıyorum. "Dünya" başlıklı, sayısız sayfada sayısız cümle kurmak istiyorum ama ne yazık ki hatırlayabildiğim ölçüde yazabiliyorum.

Düşüncelerim şimdiki dünyanın çocuk hali yani "masum ve özgür. "

Ellerime ne zaman kelepçe takılacak olsa:" Uzaklaşın benden ruhumun cehennemleri! " diyorum. Aklıma düşen ne varsa, yaşantım olmasa bile yazıyorum. 

Dünya sürgünü bizim yaşadıklarımız. Mutlular, mutsuzlar, musmutlu ve musmutsuz hisseden nice insanlar. Zamansız zaman ya da ahir zaman dedikleri bu olsa gerek. Düşüncenin eyleme geçmediği sadece yazılı kâğıtlarda kalan nice tuzak ve itirazlar. Bölünmüş düşünceler, bölünmüş vatan, bitmeyen istekler, doyumsuzluk ve şuursuzluk… 

Ümidim başka bir bahara, anılar bir başka sonbahara kaldı. 

..................................................................................................................

Bu aralar gündem yoğun hani şöyle bir analiz yapmaya yeltensek  sosyal medyadan fena bir halde baskı hissediyor insan.

Yorumların en kırıcısı:

"Görevde misin? Emekliliğine kaç yıl kaldı?"

Aslında bu iki soru öyle masum sorular değil.

Yani diyorlar ki:

"Ayağını denk al!"

Beni iktidar gibi görüp kendini muhalefet sanan adamların tehditleri bunlar.

Hani ülkede özgürlük yok deyip, özgürlüğümü kısıtlayan adamlar bunlar.

Hani beni iktidardan ihale kopartan, koltuk alabileceğimi düşünen tuhaf adamlar bunlar.

Sonra dönüp onlara diyorum ki:

"BEN YATILI OKULDA OKUDUM"

"BABAMIN EKMEĞİNDEN ÇOK DEVLETİN EKMEĞİNİ YEDİM"

Rahmetli büyük dedem İsmail Çavuş    1918 yılında 1. Dünya Harbi'ne katılmak için  ardında hamile bir eş bırakarak askere gider.. Birinci Dünya Savaş'ı bitmiştir ve büyük dedem savaştan dönmemiş herkes onun öldüğünü düşünmüştür.

Oysa kendisi Kurtuluş Savaş'ına katılmış, Kurtuluş Savaş'ı bittikten sonra da altı yıl daha görev yaparak 1929 yılında memleketine dönmüştür.

Herkesin öldü zannettiği, toprakları akrabaları tarafından yağma edilen adamı kendi oğlu bile tanımamış, evde gördüğü yabancı adama elinde nacak ile saldıran oğluna, annesi araya girerek  "Bu senin babandır " diyebilmiştir.

Devletine 11 yıl hizmet eden İsmail ÇAVUŞ’a verilen değer yağma edilmiş topraklarından kalan 15 dönüm arazi olmuştur.

Yalnız biz torunlarına bıraktığı şeref ve onur her şeye değerdir.

Yani kısacası dostlar...

Şahsım o adamın kanını taşıyorsa,

"Devlet, benim varlığım için değil; varlığım devlet içindir."

Selam ve dua ile.
 

Yazarın Diğer Yazıları