Ender Küçük

Savaşın Cemresi

Ender Küçük

Yazıyı kaleme almadan önce son dakika haberlerine bir bakayım dedim. Rusya–Ukrayna arasındaki gerilim yerini savaşa bırakmış görünüyor. Putin’in Minsk Protokolü’nü yok saydığını duyurdu. AB ve NATO’nun sözde desteğiyle Ukrayna’yı çok kötü günler beklediğinin altını çizmek istiyorum. Bosna Hersek’in 91-95 yılları arasında yaşadığı yalnızlığın aynısını umarım Ukrayna yaşamaz.

Balkan ülkeleri tarihten bu yana hep üvey evlat muamelesi görmüş, Ortodoks olmalarının cezasını ödemişlerdir. Aydınlanma çağının yapay “Protestan” çıkışının istenmeyen çocuğu olmuş, Karadeniz ülkelerinin yüzü hiç gülmemiştir.

Darbeler, sistemler, devrimler, cinayetler bu coğrafyanın zulmü olmuştur.

Hani derler ya: “Coğrafya insanın kaderidir.” İşte bu söz yaşadığımız yeri en iyi özetleyen cümledir.

Yıllardır NATO ve AB/D’nin bizimle dalga geçer gibi siyaset izlemelerinin müssebbi birlik olmadığımızdan kaynaklanmaktadır. Dün güneyimizde savaş vardı şimdi kuzeyimizde savaş başladı belki de yarınlarda doğumuzda bir savaş çıkacak ve biz bu sarmalın içinde bir bilinmezliğe doğru sürüklenip, gideceğiz.

Korona sonrası dünya düzenine merhaba demek istemiyorum lakin Rusya küresel sermayeye karşı savaş açmış gözüküyor.

İnşallah! Fillerin tepişip, halkların ezildiği bir düzenden en az zararlar çıkarız. Savaşın silah tüccarlarından başka kazananı olmaz. Eğer barış olacaksa bunu yapabilecek tek güç bölge ülkelerinin bir araya gelmesiyle mümkün olacaktır.

NATO ve AB/D ile bu işlerin olmayacağı kanaatindeyim.

---------------------------------

Yorgundu gözler;
Uykusuz ve inançsız…
Ansızın yüreğine yapışan bir yokluğun sahibi
Annesinden ayrılan bir kuzu gibiydi.
Yorgundu gözler, 
Sahipsizdi gidişler.

Rahmani ve şeytani amellerin düşüncelerimi zapt ettiği noktadayım.
Şimdi kapısını kırıp girdiğim, duvarsız bir evin sahibi gibi duruyorsun karşımda.

Aslında bu duruşun hiç de yabancısı değilim. Şimdi “desem kilitli kapını, duvarları yıkıp karşıma dikilirsin. Onca anlattığım hikâyeyi sanki dünyada yapılan son esermiş gibi sahiplenirsin. 

Rahmani ve şeytani amellerin düşüncelerimi zapt ettiği yerdeyim.

Soluksuz kaldığım, bir kuş gibi sığındığım pencerendeyim.

Şair bu dört mevsim sonbaharı alır sırtına ve bir kâğıt bir kalem yeter azık niyetine. Bir ağaç gölgesinde üzerine düşen yaprağa sevdalı gözlerle bakarken, bir ceylanın yenilmesi gibi bir aslana, kabullenir yaprağın kendisini esir almasına.

Karanlığa bakar, lambası yanan odanın penceresinden. Karanlığa tam odaklanmışken; bir an karanlık ortadan kaybolur ve insanlardan sakladığı yüzleriyle baş başa kalır.

İçinden "Ben bir hiçim” demek düşer kâğıda. Kâğıt ağlar, kediler kaçar ve 
Gün ola harman ola” dedikten sonra şiirler ellerinden kâğıda doğru akar.

Şiirlerini eylüllere adayan tüm sonbahar seviciler
Kaçın kurtulun bu kasvetli halden
Belki de yakacak odunumuz bile yok
Oysa Kış gelir mi birden?

Yüzümü hüzne vurdum; bilmem kaç atarı var kanatlarımın,
Mıklıftı yüreğim,  gerçek bir hayale tutunamadı varlığım
Ve güvercinler dönmemek üzere koy verilirken karışmalara
 Kafeste korkudan bir tek ben kalmıştım.

Savaşların olmadığı bir dünya hayalime sesleniyorum: “Ne olur gerçekleş!”
Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları