Mehmet Şerif Çiçek

2019 Göbekli Tepe yılı Tarihin sıfır noktası!

Mehmet Şerif Çiçek

Daha önce ilk defa 2014 yılında gitmiş olduğum Göbekli Tepe’yi geçenlerde bir kez daha ziyaret ettim. İlk gördüğüm zamanla bugün arasında bayağı büyük farklar oluşmuş. İlk gittiğimde çok azı çıkarılmış durumdaydı ve araçla tepeye kadar çıkılabiliyordu. Şimdi çok güzel bir tesis yapılmış ve tepeye sadece işletmeci firmanın ücretsiz servis araçlarıyla götürülüyor ziyaretçiler. Yol üzerinde yapılan ilk binalardan birinde sinevizyon gösterisiyle başlıyor tarihe yolculuk. Tepeye çıktığımızda, aradan geçen beş yıl boyunca ortaya çıkarılan kısımlarla birlikte, tapınağın ne kadar devasa olduğunu gördüm. Birbirinin yanına konumlanmış diğer daire şeklindeki yapılarda gün yüzüne çıkarılmış ve kazılar halen devam ediyor.  Konsepti daire şeklinde ortada karşılıklı birbirine bakan iki dikili taş ve çerçeveyi oluşturan duvara gömülü halka şeklindeki dikili taşlardan oluşuyor. Bu T şeklindeki dikili taşların üzerinde çeşitli kabartmalar ve şekiller mevcut. Genel görüntüsü spiralli bir labirenti andırıyor. Görsel olarak belki sizi tatmin etmeyebilir ama insanlığın atalarının ayak izleri üzerinde olduğunu bilmek ilk eserlerinin onlar olduğunu bilmek hissi inanılmaz.

 

 

Benim için en sarsıcı tarafı ise Göbekli Tepe’nin artık bir parçası olmuş olan arazi sahibi Mahmut Yıldız amcanın anlattıklarıydı. Şuan halen tepenin en üst noktasında bulunan dilek ağacının ve bölgenin halk tarafından kutsal sayıldığını anlatıyor. Tam 12 000 yıllık bir gelenek ve inanç süregelmiş olabilir mi? Ağaç tabi ki 12 000 yaşında değil fakat yılın belli zamanları halk toplanıp adaklar adamakta ve bölgeye kutsiyet atfetmekte. Bu nasıl mümkün olagelmiş gerçekten hayret verici bir durum.

 

 

Dile kolay on iki bin yıl eski, avcı toplayıcı döneme ait bu kompleks yapının ortaya çıkarılması bütün tarihi kabulleri yeniden tartışmaya açmıştı. 1986 yılında arazi sahibinin tarlasında iki heykelcik bulup müzeye götürmesiyle Göbekli Tepe’nin tarihin kalın perdesini aralama macerası başlamış oluyordu. Tabi her şey hemen ortaya çıkmadı. Göbekli Tepe’nin kaderi de bürokrasimizin vurdumduymaz kısırlığından nasibini alıyordu ve müze yetkilileri gerekli ilgiyi göstermeyerek heykelcikleri depoya kaldırmışlar. Tarihin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir özelliği vardır ya 1992’de müzeye eser teslim etmeye gelen Alman arkeologların heykelcikleri tesadüfen görüp dikkatlerini çekmesiyle Göbekli Tepe’nin binlerce yıl sora ki uyanışı da başlıyordu. Daha sonra Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt’in başkanlığında 1995 yılında başlayan kazılarla Göbekli Tepe ortaya çıkarılmış oldu.

 

 

Peki, Göbekli Tepe’nin diğer tarihi eserlerden ne farkı var? Göbekli Tepe, insanlar taş devrinde henüz avcılık-toplayıcılıkla yaşamını sürdürürken bu denli kompleks ve büyük bir eser olmakla tarihin sil baştan yazılmasına neden oldu. Bilinen en eski tapınak olmasından dolayı da tarihin sıfır noktası olarak adlandırılmıştır. Aslında henüz kesin bir şey söylemek için elimizde kesin bilgiler yok fakat daha insanlar yerleşik hayata geçmemişken, insan boyunun iki üç katı uzunlukta ve her biri 15-16 tonu bulan devasa taşları nasıl yontup ne şekilde diktiler? Ve daha önemlisi ilkel diye nitelediğimiz o günün insanlarına bunu inşa ettiren inanç nasıl bir inançtı? Acaba o dönemin insanlarını ilkel diye niteleyebilir miyiz? Çünkü dikilitaşların birinin üzerinde pekte ilkel olmayan, ince işçilikle yapılmış bir  yırtıcı hayvan figürünü görünce sizde aynı soruyu kendinize soracaksınız.

 

 

Göbekli Tepe, Şanlıurfa şehir merkezinin 20 km doğusunda yer alıyor. 2019 yılı Göbekli Tepe yılı ilan edilmişken ve yavaş yavaş yazın kavurucu sıcaklarını geride bırakıyorken ziyarete değer bir nokta olduğunu ifade etmek isterim. Ayrıca UNESCO dünya mirası listesinde yer aldığını belirtmekte de fayda var.

Yazarın Diğer Yazıları