Tarihte kurulmuş büyük uygarlıkların hemen hemen tamamının arşivinde Türklere ait kaynaklar vardır. Onların hayatında Türkler her şekilde belirli bir etkiye sahiptir. Dünya; et konservesini, pastırmayı, et tozunu, çiçekli basmaları, üzengiyi, pantolon giymeyi, atı savaş aracı olarak kullanmayı, savaşma tekniklerini, hatta devlet örgütlenmesini Türk'ten öğrenmiştir.
Cihanşümul bir anlayışa sahip olan ve göçebe yaşam tarzını benimseyen Türkler savaşçı özellikleriyle yerleşik imparatorlukları dize getirmiş, üzerlerinde baskı kurarak, onları egemenlik altına almıştır. Mete “Yay çekip ok atan tüm kavimleri Hun yaptım” demiştir. Bilge Kağan “Doğu’da gün doğusundan, Batı’da gün batımından, Güney’de gün ortasından, Kuzey’de gün karanlığına kadar tüm ulusları egemenlik altına aldım” diyerek kendini “Dünya İmparatoru” ilan etmiştir.
10. yüzyıldan itibaren kitleler halinde İslam’ı kabul eden Türkler kısa zamanda bu kutsal dinin sancaktarlığını üstlenerek, dünyanın dört bir yanına İslam dinini yaymış ve Türk’ün centilmenliğini göstermiştir. Alp Arslan, Melik Şah, Alaaddin Keykubat, Fatih, Yavuz ve Kanuni zalime korku salmış, mazlumu korumuş, karanlık coğrafyalara ışık olmuştur.
Bizdeki aleme nizam verme anlayışı toplumların değerlerini yok etmek değil, o toplumlara adalet ve bolluğu götürmek şeklinde olmuştur. Hatta bu nedenledir ki; geçmişte Türk'ün egemenliğimizde yaşayan toplumlar bugün Türk’ün kendi bölgelerindeki varlığını ve adaletini özlemektedir.
Herkesin bir birine diş bilediği, zulmettiği ve Müslüman coğrafyasının kan gölüne dönüştüğü bu çağda Allah’ın Türk’e kut verip yeniden dünyaya adaletin, hoş görünün gelmesi, birlik ve beraberliğin oluşması temennisiyle, Allah’a emanet olunuz.
