Şule Kirişci

Yönetim kuruluna beni de alın!

Şule Kirişci

Geçtiğimiz yıl Ağustos ayının sonlarında Kuzey Avrupa ülkesi olan Estonya’da cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme gelmişti. Bu haberi ayrıcalıklı kılan ise cumhurbaşkanlığı gibi bir makama talip çıkmamıştı.  Şaka gibi, ama değildi. Bu durum pek alışık olmadığımız bir durum! Çünkü normalde bizim ülkemizde dahil bir çok ülkede siyasi arenanın bir numaralı makamı için iktidar kavgaları yaşanır ve makama talip olan adaylar oy toplayabilmek adına çalışmalara başlar. Ancak, yaklaşık 1 milyon 317 bin nüfusa sahip bu küçük Baltık ülkesinde bu durumun tam tersi yaşanmıştı.

O günleri kısaca hatırlayalım. Seçimden iki gün önce adaylık süresinin son günü olan 28 Ağustos 2021 günü Estonya Ulusal Müze Müdürü Alar Karis aday olarak açıklandı. Alışılmadık şekilde tek adayın bulunduğu cumhurbaşkanlığı seçimi 31 Ağustos pazartesi günü yapıldı. 101 sandalyeli parlementoda 72 milletvekilinin desteğini alarak Alar Karis Estonya’nın yeni cumhurbaşkanı seçildi. 

Ülkenin en başı olmak için aday çıkmaması üzücü mü yoksa ders alınması gereken bir durum muydu?  Bu kısım yoruma açık.

Fakat makam sahibi olmanın getireceği ayrıcalıklar açısından bakıldığında hiç akıl alacak gibi değil! Makamın getireceği onca imkanı kim istemez ki. Haberi ilk okuduğumda “ben mi aday olsam” diye düşünmedim değil doğrusu. Makam arabası, makam odası, makam şoförü, makam ödeneği gibi imkanlar var mı bilmiyorum. Yoksa Estonya’da makam sahibi olmak artı yük mü getiriyordu acaba? Onu da bilmiyorum açıkçası. Bildiğim bir şey varsa o da, makam baş döndürücü bir ortamdır. Bu nedenle makamı elde etmek isteyenler ve onu elde edenin elinden almak isteyenler her zaman var olmuştur/ olacaktır.

Çok klişe gelebilir ama esas konuma geçiş yapabilmek adına yazmam gerekir.  Makamlar gelip geçicidir, kalıcı olan arkada hoş bir seda bırakmaktır.  İşte arkada hoş sedalar bırakabilmenin yollarından biri hatta en önemlisi makamlarda liyakatın esas olmasıdır. 

Kökeni Arapça olan liyakat kelimesi, yakışmak, uygun olmak ya da yaraşmak anlamlarına gelmektedir. Bu kavram toplumumuzda “işi ehline vermek”, “işi layıkıyla yapmak”, “işin hakkını vermek” gibi farklı şekillerde ifade edilir. Kaynaklara göre liyakati anayasal kural haline getiren ilk anayasa Kanun-i Esasi’dir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın  70. Maddesinde de liyakatla ilgili hususlara dikkat çekilmiştir. 

Özellikle son dönemlerde televizyon ve yazılı basında sıkça duyulan bu kelime ülkelerin, kurumların, şirketler hayatının devamlılığı için olmazsa olmazlardandır ve istihdamda liyakat esası üretkenlik, verimlilik, işleyiş düzeni, fayda- maliyet optimizasyonu açısından oldukça önemlidir. Dünyanın en gelişmiş ülkelerine baktığımızda kişiye uygun iş yerine işe uygun kişi alımı esas aldıklarını görmek mümkündür. Bu modelin oturtulamadığı ülkelerde kalkınma ve üretimde sürdürülebilirliğin sekteye uğraması kaçınılmazdır.

Ülkemizde gün olmasın ki “…. göreve/yönetim kuruluna atandı” haberine rastlamayalım. Özellikle bazı kurumlar bu anlamda adeta “yönetimde” bulunmak isteyenlere ev sahipliği yapma noktasında dikkat çekmektedir. Üye ya da başkan olmak önemlidir. Lakin daha da önemli olan ve atamayı ayrıcalıklı kılan gerçekten kişi atandığı kurum ya da şirketin işlerine vakıf mı? Bu alanda yeterli donanıma sahip midir? Sorularının muhatabı olarak “evet, bu işin ehlidir” cevabına haiz olabilmesidir.

Bugüne kadar Büyük Türkiye’nin geleceğe yönelik attığı her adımı, yaptığı her projeyi gururla yazdım yazmaya da devam edeceğim inşallah. Lakin tıpkı iyi olanı yazdığım gibi bu ülkenin gelişmesine ket vuracağını düşündüğüm hususlara da dikkat çekebilmek adına, bu atamalarda ki niyetin, makam vermek ya da hayatlara biraz daha lüks katmak olmadığını düşünmek, görmek istiyorum. Sorumluluk bilincine sahip her vatandaş gibi…

Oysa ülkemizde Mahalle İhtiyar Heyeti üyeliğine seçilmek için dahi 5 maddeye uygunluk sağlamanız şartı gerekmektedir. Türk olmak, seçim başlamadan evvel en aşağı bir yıldan beri bu mahallede ikamet etmek, 25 yaşını bitirmiş olmak, yüz kızartıcı suç işlememiş olmak veya kamu hizmetinden yasaklı olmamak, Türkçe okur- yazar olmak gibi…

Ya yönetim kurullarına girme şartları? Kaç madde ola ki…

Liyakat sahibi olmak işe elverişli olmak, o iş için yeterli ve yetenekli olmaktır. Yani işi ehline vermektir. Aynı zamanda liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak da tanımlanmaktadır. Bu nedenle göreve kabul edilme ve terfilerde bilgi ve diplomayı esas alan bir anlayıştır denilebilir. Liyakatli insanın özgüveninin kaynağı bilgidir ve liyakat sahibi kişiler adil davranmak, kendilerine verilen işi emanet saymak ve yerine getirmek için ellerinden geleni yapmak, kendi isteklerini ön planda tutmamak, işin gereğini yerine getirmek, görevi kötüye kullanmamak, vizyon sahibi olmak, ön yargılı olmamak, ideolojik davranmamak gibi özelliklere sahip olmalıdır.

Son olarak Estonya ile ilgili birkaç önemli detayı paylaşarak yazıma nokta koymak isterim. 

Estonya’nın başkenti Tallinn bir teknoloji şehri ve skype’ın doğduğu yer. Estonya’da her vatandaş internet bağlantısı hakkına sahip olduğundan hemen hemen bütün ülke çapında kablosuz ağ bağlantısı bulunuyor. Örneğin başkent Tallinn’de her köşede ücretsiz ve 40.81 mbit/s ortalama hızla dünyada en yüksek ortalama download hızına sahip. Bu nedenle günlük hayatlarını sadece online, sms veya kimlik kartlarındaki akıllı kartla düzenliyorlar ve devlete bağlı tüm bürokratik işlemler online sistemde yürütülüyor. Bütün faaliyetlerin elektronik sistemle yürütüldüğü ülkede 2 bin yılından bu yana hükümet ve parlamento kağıt kullanmamaktadır. Seçimler ise 2007 yılından itibaren online oy kullanılarak gerçekleştiriliyor. Dünyada okuma yazma oranında ilk beş ülke arasında olması da Estonya’yı eğitimde öne çıkarmaktadır.

Yönetim kurullarına girmek bu kadar kolaysa-Kahramanmaraş şivesiyle- “Kele beni de alın yönetime”

Sağlıkla kalın…
 

Yazarın Diğer Yazıları