8 yaşındaki Narin soruşturmasında deliller toplandı
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bir TV kanalından canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı. Diyarbakır'da kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran hakkındaki soru üzerine Bakan Tunç, temennilerinin Güran'ın sağ salim bulunması olduğunu dile getirerek, soruşturmayla ilgili gizlilik kararı alındığını anımsattı. Soruşturma kapsamında ifadelerin alındığını, delillerin toplandığını kaydeden Bakan Tunç, gözaltı kararlarının bulunduğunu, Narin'in amcasıyla ilgili tutuklama kararı verildiğini, tutuklama kararının bir tedbir olduğunu anlattı.
"Burada sadece kasten öldürme şüphesi değil, yanı sıra kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma şüphesi de var. Her iki suç bakımından kuvvetli şüphe olduğu kanaatine vardığı için Sulh Ceza Hakimliği tutuklama kararı verdi. Kasten öldürme şüphesi de var yargıda, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma şüphesi de var. Her iki suç yönünden soruşturma yürütülüyor. Tabii sağ salim bulunduğu zaman zaten kasten öldürme suçu gerçekleşmemiş olur. Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçuyla ilgili şüphe devam ederse o yine yargının takdirinde olan bir husus. Soruşturmanın kapsamlı bir şekilde yürütülmesi bakımından bu iki suç yönünden tutuklamaya sevk edildi."
Soruşturmada diğer delillerin toplanmasıyla ilgili çalışmaların da sürdüğünü aktaran Bakan Tunç, "Gerek adli tıp, gerek diğer çalışmalar devam ediyor." dedi.
Konuyla ilgili kolluk birimlerince yapılan "sona yaklaştık" şeklindeki açıklamanın tartışıldığının anımsatılması üzerine Adalet Bakanı Tunç, kolluk kuvvetlerinin araştırmalarının bulunduğunu belirterek, "Güvenlik güçlerimizin yaptığı araştırmalar. Belki o yönde bir ize rastlanmış olabilir, komutanımızın ifadesini hangi gerekçeyle söylediğini bilmiyorum. Tabii Cumhuriyet savcılarımızın koordinasyonunda soruşturma tüm detaylarıyla, titizlikle devam ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Yılmaz Tunç, soruşturma kapsamında başka bir tutuklama kararının bulunmadığını dile getirdi.
Gerçek hayatta bir şey suçsa, sanal dünyada da işlendiğinde suçtur
Bakan Tunç, sosyal medyadaki ifadeleri nedeniyle bir süre tutuklu kalan, ardından serbest bırakılan Dilruba Kayserilioğlu'nun İzmir'deki bir programda Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanının yanında yer almasına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.
Sosyal medyanın bir özgürlük alanı olduğunu ancak sınırların aşılmasının yargının iş yükünü artırdığını belirten Bakan Tunç, "Gerçek hayatta bir şey suçsa, sanal dünyada da işlendiğinde suçtur. Bu anlamda yaptırımla karşılaşan kişiler oluyor." dedi.
Daha önce sosyal medya şirketlerine ilişkin yayınlar konusunda düzenlemeler yapıldığını bildiren Adalet Bakanı Tunç, dünya ülkelerinin de sosyal medyada suç işlenmemesi adına düzenlemeler yaptıklarını kaydetti.
Sosyal medya uygulaması Telegram'ın kurucusunun Fransa'da tutuklandığına işaret ederek, farklı ülkelerde farklı tedbirlerin bulunduğunu dile getiren Bakan Tunç, şunları kaydetti: "Biz düşünce özgürlüğünün tamamen yanındayız ama bunun da sınırları var. Bu evrensel bir ilke. Sadece bizim Anayasa'mızda olan bir sınırlama değil. Bütün demokratik hukuk devleti dediğimiz ülkelerin kanunlarında bu sınırlamalar var. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırı bir başkasının özgürlüğüyle sınırlıdır. Bir başkasının özel hayatının gizliliğini ihlal ediyorsanız, bir başkasına hakaret ediyorsanız bunlar TCK'de bir yaptırımla karşılaşır. Bahsettiğiniz olayla ilgili soruşturma devam ediyor. Önce tutuklandı, sonra serbest bırakıldı. Yargılama devam ederken 'bu kişi suç işlemiştir' şeklinde yorum yapmamız doğru değil. Millete yönelik ifadesi, Sayın Cumhurbaşkanı'mıza yönelik söylediği sözler kabul edilemez."
Kayserilioğlu'nun sözlerinin suç olarak kabul edilerek hakkında yargı süreci başlatıldığını belirten Bakan Tunç, şöyle devam etti: "Sayın Özel'in İzmir'de o şahıs yanına oturtup onu takdirle karşılayıp, ona methiyeler düzdüğünü gördük. Siz, soruşturması devam eden bir kişiyi yanınıza oturtup Cumhurbaşkanı'mıza, milletimize yönelik sözleri nedeniyle bir takdire maruz görüyorsanız onu, bu yanlış. O zaman siz bu suçların çoğalmasını istiyorsunuz demektir. Size o sözleri söylese dava açarsınız. Millete yönelik bir hakaret söz konusu olduğunda milletin hakkını hukukunu kim savunacak, elbette ki Cumhuriyet savcılarımız savunacak. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı'nın millete hakaret eden bir kişiyi ve hakkında bu yönde soruşturma açılan bir kişiyi baş tacı etmesi, onu daha da suça teşvik etmesi, 'yaptığın çok iyi' demesini, kendi adına bir talihsizlik olarak görüyorum."
Sosyal medya şirketleri ülkelerin hukuklarına saygı duymalı
Adalet Bakanı Tunç, sosyal medya şirketlerinin yayın yaptıkları ülkelerin hukuklarına saygı duyması gerektiğini, bir paylaşımın suç teşkil ettiğinin tespiti hakkında bunun erişimden kaldırılması gerektiğini söyledi.
Konuyla ilgili yasal düzenlemelerin bulunduğuna işaret eden Bakan Tunç, "Sosyal medya şirketlerinin yayın yaptıkları ülkelerin hukuklarına saygı duyması lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devleti. Basın Kanunu'nda bir düzen, intizam vardır. İnternette de bunun olması gerekiyor. Bütün ülkeler, interneti kontrol altına alma değil bu, kamu barışını bozmaya yönelik girişimlere fırsat vermemek için birtakım düzenlemeler yaptılar. Her ülke bunu yaptı, Türkiye'de bunu yaptı." ifadelerini kullandı.
Bazı sosyal medya uygulamaları hakkında verilen erişim engellerini hatırlatan Bakan Tunç, "Türkiye'de sosyal medya şirketlerinin yasaklanması diye bir şey söz konusu değil. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın dün adli yıl açılışında bahsettiği konu, sosyal medyanın adeta bir linç mekanizması haline geldiği, insan haklarını ihlal ettiği, insanların mahkemeden önce sosyal medyada yargılandığı ve bunun doğru olmadığı, buna yönelik tedbirler alınması noktasına vurgu yapması çok önemli." dedi.
Türkiye'nin yargısı, o vesayetçi yargıdan artık kurtuldu
Adalet Bakanı Tunç, 2024 FDI Dünya Diş Hekimleri Kongresi’nde çalışmak için başvuru yapan ancak başörtülü olduğu gerekçesiyle işe alınmayan diş hekimliği öğrencisi Dilara Çiçek'e ilişkin soru üzerine, konuyla ilgili soruşturma açıldığını bildirdi.
Türk Ceza Kanunu'nda nefret suçunu işleyenlere 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesinin öngörüldüğünü aktaran Bakan Tunç, şöyle devam etti: "Bunun nefret suçunu oluşturduğu gerekçesiyle soruşturma devam ediyor. Gerçekten o kongreyi düzenleyenler bu gerekçeyle Dilara'nın talebini kabul etmişler mi etmemişler mi, Savcılık araştıracak, buna yönelik bir sonuca varılacak. Takipçisiyiz. Buna benzer bazı olaylarla karşılaşıyoruz. Bunlar eski Türkiye manzaraları. Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye'nin yargısı, o vesayetçi yargıdan artık kurtuldu. Türk Ceza Kanunu'nda yaptırımı olan bir suç tipidir. Yargının burada duyarsız kalması olamazdı. Bu tür ayrımcılığı, nefreti körükleyenlerle de mücadele etmemiz lazım. Bu tür manzaraların artık Türkiye'de olmaması lazım. Yeni Türkiye'de bunların olmaması için mücadelemizi sürdüreceğiz."
Gezi olayları bir kalkışma hareketiydi
Adalet Bakanı Tunç, Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay hakkında TBMM'de gerçekleştirilen oturum öncesi yaptığı açıklama nedeniyle kendisine yöneltilen "Bakan Meclisi hiçe sayıyor" şeklindeki eleştirilere cevap verdi.
TBMM'de daha önce 16 yıl görev yaptığını vurgulayan Tunç, "Türkiye Büyük Millet Meclisi milli iradenin tecelligahıdır. Milli iradenin kalbidir. Meclis her konuda yetkilidir. Meclis mahkemelerin yetkisini de değiştirebilir. Bir mahkemeyi kaldırabilir de. Anayasa değişikliği yapabilir. Anayasayı tümden değiştirebilir. Dolayısıyla yetkisinin sınırlı olduğunu söylemek bir siyasetçi için hele bir hukukçu için mümkün değil." dedi.
Can Atalay oturumu öncesi kendisine yöneltilen "ne karar alınacak" sorusuna Yargıtayın onama kararının ve ortada bir kesin hükmün bulunduğunu söylediğini ifade eden Bakan Tunç, kesin hükmün okunmasıyla milletvekilliğinin düştüğünü dile getirdi.
Atalay'ın milletvekilliğinin düşmesi konusunda TBMM'de bir oylama yapılmadığını, Anayasa Mahkemesinin daha sonra yapılan başvuru üzerine "TBMM'nin aldığı bir karar olmadığı için 'karar verilmesine yer olmadığına' hükmettiğini" belirten Bakan Tunç, "Dolayısıyla Meclisin kesin hüküm ortadayken yapabileceği bir husus yok." dedi.
Can Atalay'ın hukuki durumu konusunda "Aslında işin esası unutuldu, hangi suçtan yargılandığı da unutuldu." ifadelerini kullanan Bakan Tunç, şöyle devam etti: "Gezi olayları bir kalkışma hareketiydi. Bu konuda adli yargı bir karar verdi. Bu karar istinafta tartışıldı ve karar istinafta onandı. Sonrasında Yargıtaya geldi, Yargıtay bu kararı onadı. Anayasa'mızın 154. maddesine göre adli yargının son inceleme yeri Yargıtaydır. Yargıtay, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına karşı, 'Anayasanın 14. maddesinde dokunulmazlık kapsamında olan suçlar belirlidir' diyor. Anayasa Mahkememiz ise 'belirli değildir' diyor. Şimdi Anayasa'nın 14. maddesinde 'devletin güvenliğine ilişkin suçlar dokunulmazlık kapsamı dışındadır' diyor. Maddenin son fıkrası da 'bu suçlar kanunla düzenlenir' diyor. Anayasa Mahkemesi 'bu suçlar tek tek belirlenmeli' diyor. Yargıtay da diyor ki 'Türk Ceza Kanunu'nda, Terörle Mücadele Kanunu'nda bu suçlar belirlenmiştir' diyor. İki yüksek mahkememiz arasında 14. maddenin ve Anayasa'nın 83. maddesindeki dokunulmazlık maddesinin değerlendirilmesi konusunda bir görüş farkı ortaya çıktı."
Adalet Bakanı Tunç, Anayasa'nın 153. maddede Anayasa Mahkemesi kararlarının, 154. maddede Yargıtay kararlarının, 155. maddede de Danıştay kararlarının bağlayıcı olduğunu hüküm altına alındığını kaydetti.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkına ilişkin düzenlemenin 2010'da Anayasa'ya girdiğini, mevcut Anayasa'nın 1982'de darbeciler tarafından hazırlanmış bir Anayasa olduğunu dile getiren Bakan Tunç, şöyle konuştu:
"Anayasa'mızın 148. maddesinde bireysel başvuruyla ilgili düzenlemede aslında yargı kurumlarımız arasındaki görev ve yetki karmaşasını önlemek için bir cümle var. O cümle de şu; 'Bireysel başvuruda kanun yolunda yapılması gereken incelemeler gözetilemez diyor.' Tabii burada kanun koyucunun o maddeyi düzenlemesinin sebebi nedir? Anayasa Mahkemesi Yargıtayın üzerinde süper temyiz mahkemesi değildir. Siz hak ihlalini tespit edin, tazminata karar verin. Aslında niyet budur. Burada Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanunundaki yeniden yargılamayla ilgili bir düzenleme bu AİHM kararlarından farklı bir düzenleme yapıldı orada. AİHM kararları yeniden yargılama sebebidir."
Bakan Tunç, Anayasa'nın 14 ve 83. maddeleriyle ilgili çıkan tartışmaların ileride başka maddeler hakkında da çıkabileceğini belirterek, "O nedenle diyoruz ki biz yeni anayasa. Yeni anayasayı kim yapacak? Elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisi." ifadelerini kullandı.
Yeniden yargılama yapılmadığı müddetçe TBMM'de okunan kesin hükümdür
Adalet Bakanı Tunç, "Can Atalay meselesinde hukuken dosya kapandı mı?" sorusunu da yanıtladı. Atalay'a ilişkin yeniden yargılama başvurusu yapıldığını anımsatan Bakan Tunç, şunları kaydetti: "Şu anda Yargıtay tarafından onanan bir dosya söz konusu. Bir kesin hüküm var. Eğer yeniden yargılama dosyası açılır ise mahkeme yeniden yargılamaya karar verirse yeniden yargılama yapılır, ya aynı karar verilir ya da yeniden yargılama neticesinde farklı bir karara ulaşabilir. Yeniden yargılama yapılmadığı müddetçe Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunan kesin hükümdür. Kesin hükmü ortadan kaldıracak olan husus yeniden yargılamadır. Yeniden yargılamayla ilgili talepte bulunuldu. Yeniden yargılama gerekçesi de 'hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu, o günkü hükümet parlamenter sistem hükümeti, bugünkü hükümet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, dolayısıyla suçun mağduru ortadan kalkmıştır, yeniden yargılama yapılması lazım' gibi bir gerekçeyle başvuruldu ama o gerekçeyi mahkeme uygun görmedi. Sonra kanun yararını bozma yoluyla Adalet Bakanlığına geldi. Adalet Bakanlığı olarak biz de o gerekçeyi uygun görmedik. Çünkü orada hükümete karşı hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu parlamenter hükümet de olsa Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de olsa fark etmiyor."
Bakan Tunç, ayrıca 2024-2028 yıllarını kapsayacak Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin hazırlıklarının son aşamaya geldiğini bildirerek şu bilgileri paylaştı: “Yargının işleyişini hızlandıracak, gecikmesini önleyecek, vatandaşlarımızın özellikle şikayetlerini ortadan kaldırabilecek birtakım sadeleştirmeleri getirecek. Yine teknolojinin imkanlarını artıracak. Yapay zekayı öne alacak temel hak ve özgürlükleri daha da güçlendiren hak arama yollarını biraz daha genişleten düzenlemeler içerecek. Yargı reformu strateji belgemizin açıklamasını Sayın Cumhurbaşkanımız Eylül sonu gibi yapacak.”