24 Kasım!
İnsan, bazı yanlış bilgileri yıllarca doğru diye saklar zihninde. Bu da bir insanlık hali. Yaşadıkça, öğrendikçe bir sürü yanlışlarımızı sessiz sedasız değiştirdik. Birkaç karşılaşmadan sonra belli başlı –yine- birkaç bilgi dışında her şeyin değişe bilirliğini kabul ediyor insan. Belki de öğrenme merakının sarıp sarmaladığı çocukluk yıllarından kalma bir cümleyi yıllarca böyle kabul etmişliğim var. İtiraf ediyorum. Ne var ki, gerçek er geç gösteriyor kendini. Neydi o cümle? İşte şu: 'Dört atanın hakkı birdir; ana, baba, kaynana, kayınbaba.' Lakin gerçek olan farklıymış: 'Ana, baba, hoca (öğretmen) ve usta.'
Şükür ki, evlatlarımız üzerinden ata olma nasibimize kavuştuk. Allah, biz sevgili kullarına bir ata'lık daha nasip etti, 'Öğretmen' olabilmeyi bahşetti. Dağ başlarında başlayan bu atalık görevi için ne yaptımsa az buldum. Hl da aynı kanaatteyim. Söz tam buraya gelmişken her öğrencide ayrı bir yeri olan ilkokul öğretmenim –Mevlam uzun ömürler versin inşallah- Mustafa Delice'nin ellerinden saygıyla bir kere daha öpüyorum. Aslında çocuk aklımla telaşını bizzat gördüğüm ve bunun ne demek olduğunu yıllar sonra anlayabildiğim için, O'nun şahsında bütün öğretmenlerimin ellerinden öpüyorum. Bir öğretmene yakışan en önemli özellik belki de hayatta 'simge' olabilme yeteneğidir. Bunun günümüzde farklı ifadeleri de vardır. Ama bizim kelimelerle ifade etmeyi tercih ederim.
Öğretmen, bir insanın hayatında – varlığına sebep ana-babadan sonra- en önemli etkendir. Bizler bu düşünce ve sorumlulukla her gün sınıflarımızın önlerinde dimdik durabiliyor ve gözlerimizin içine bakan gözlere 'evlat' nazarıyla bakıyoruz. Bu bakış açısı bin yılların Türk Kültürü ve yine İslamlığın yoğurduğu ruh halinin bir sonucudur. Her işte olduğu gibi ilmin yerini ayrı tutarım.
'Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister.' Başöğretmen Mustafa Kemal ATAÜRK, zaman üstü bir ifadeyle öğretmenliğin vazife alan ve biçimini çizmiştir. O halde geçmişinden ve inancından kaynaklı bu veciz sözlerin gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur. Diğer yandan bizler, Hz. Ali, Hz. Mevlana, Hacı Bektaşi Veli ve Hz. Yunus Emre'nin doğal varisleriyiz. Her birinin ötekileri de işaret eden remz oldukları unutulmamalıdır.
Öğretmen, her şeyden önce yukarıda Atatürk tarafından çerçevesi belirtilen şekilde 'hür' olmalıdır. Kendi hürriyetinden yoksun olanın yeni nesillere böyle bir aktarımı sağlaması ancak sözde kalacaktır. Devletimizin kurucusu, 'ilelebet payidar' olmaktan bahsederken aslında bunun nasıl olacağının şifresini muallimlere seslenerek vermiştir.
Hür düşüncenin ve bilginin gücünü yaşadığımız bu zaman diliminde hiçbir yapı öğretmenlerin ve öğretmenliğin belirlenmiş amaca dönük çalışmalarının üzerine gölge düşürmemelidir. Bu durum devletin ve milletin bekası açısından vazgeçilmezdir.
Fikri ve vicdanı hür öğretmenlerin fikri ve vicdanı hür evlatları olacaktır. Öğretmenleriyle birlikte bu vatana evlat olmanın gururunu yaşayacaktır.
Günün kutlu olsun kıymetli öğretmenim.
Muhabbetle…