Bakan Tunç, 'Adli Tıp tarafsız olarak gerçeği bulur ve adaletin terazisini dengeler'

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 'Herkes adli tıbbın adalet terazisinde eşit olarak yer alır. Çünkü adli tıp tarafsızdır. Onun görevi, yalnızca gerçeği bulmak ve adaletin terazisini dengelemektir.' dedi. Bakan Tunç, Antalya'da Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı (ATGV) Antalya Eğitim ve Sosyal Tesisi'nde düzenlenen 19. Uluslararası Adli Tıp Günleri Toplantısı'nda, 22 yıldır olduğu gibi reform iradesini sürekli canlı tuttuklarını, yol haritalarını milletin istek ve beklentileriyle çizdiklerini söyledi.

Türkiye Yüzyılı Yargı Reformu Strateji Belgesi ve Türkiye Yüzyılı İnsan Hakları Eylem Planı'nın hazırlık çalışmalarında son aşamaya geldiklerini belirten Bakan Tunç, bugün de yargı mensupları ile adli tıp alanındaki birbirinden değerli uzmanları dinleyerek adalet alanındaki bu politika belgelerini olgunlaştıracaklarını kaydetti.

Adli Tıp, yargının gerçeği arama yoluna ışık tutuyor

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, adli tıp biliminin, yargının gerçeği arama yolculuğuna ışık tutan bir bilim dalı olduğunu vurguladı.

Adli tıbbın sağladığı kanıtlar sayesinde, karanlıkta kalmış olayların aydınlandığını, suçlular hak ettikleri cezayı alırken masumların da özgürlüklerine kavuştuğunu dile getiren Bakan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Herkes adli tıbbın adalet terazisinde eşit olarak yer alır. Çünkü adli tıp tarafsızdır. Onun görevi, yalnızca gerçeği bulmak ve adaletin terazisini dengelemektir. Yalnız ceza hukuku alanında değil, özel hukuk uyuşmazlıklarında da Adli Tıp Kurumunun yapacağı analiz ve tespitlerin önemi oldukça büyüktür. Böylesine önemli bir görevi hakkıyla yerine getiren ve 200 yıla yaklaşan tarihi ile Adli Tıp Kurumu her geçen gün kapasitesini artırarak delillerin kesinleştirilmesinde adalet teşkilatının ayrılmaz parçası olmuştur."

İhtisas kurulu sayısı 8 oldu

Bakan Tunç, Bakanlık olarak son 22 yılda, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve adaletin makul sürede tecellisine böylesine önemli katkı sunan Adli Tıp Kurumunun yapısını güçlendirecek birçok adım attıklarını anlattı.

2002 yılında 802 olan personel sayısını, akademisyen, adli tıp uzmanı, asistan, hekim, mühendis, biyolog ve kimyager gibi çeşitli branşlarda olmak üzere yaklaşık 3 bine çıkardıklarını aktaran Bakan Tunç, teknolojik imkanların artırılmasına ve adli tıp hizmetlerini yurt genelinde yaygınlaştırarak birimlerin fiziki koşullarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalara hız verdiklerini ifade etti.

Adli tıp hizmetlerinde her geçen gün artan iş yükü ve çeşitlilik göz önüne alındığında, farklı ihtisas alanlarında kurumsallaşmanın artık bir zorunluluk haline geldiğine dikkati çeken Adalet Bakanı Tunç, 2002 yılında 5 olan ihtisas kurulu sayısını 8'e çıkardıklarını, ayrıca 6 olan ihtisas dairesine, son derece ileri teknoloji ürünü cihazlarla donatılmış "Adli Bilişim İhtisas Dairesi"ni eklediklerini bildirdi.

Bakan Tunç, yapılan yatırımlarla Adli Tıp Kurumunu 81 ilin tamamında adli tıp ve otopsi işlemi yapabilir hale getirdiklerine işaret ederek, kurumun teşkilat yapısını daha güçlü hale getirmek için çalışmaların devam ettiğini anlattı.

Bu kapsamda, öncelikle Adli Tıp İhtisas Kurulu sayısını 8'den 11'e çıkarmayı hedeflediklerini söyleyen Bakan Tunç, Adli Tıp Grup Başkanlıklarını Adli Tıp Bölge Başkanlıklarına çevirerek Adli Tıp Şube Müdürlüklerini de bölge başkanlıklarına bağlayacaklarını sözlerine ekledi.

Millet huzurunda hesap verecekler

Toplantının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Narin'in hunharca bir cinayete kurban gitmesinin herkesi çok yaraladığını ve üzdüğünü söyledi.

Adalet Bakanı Tunç, karanlıkta hiçbir şeyin kalmayacağını, şu anda elde edilen deliller, veriler, ifadeler olduğunu, ancak ifadelerde çelişkilerin bulunduğunu anlattı. Bakan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yeniden ifadeler alınabiliyor. Bu anlamda soruşturma aşamasında şu anda 12 şüpheli tutuklu, 3 adli kontrol kararı verilen kişi var. 27'si şüpheli, 241'i tanık olmak üzere bu soruşturma kapsamında 268 kişinin ifadesi alındı. Birtakım DNA tespitleri var. Tespit edilen araçlar üzerinde kriminal incelemeler var. Gerek jandarma kriminal laboratuvarları gerekse Diyarbakır ve İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığımızın elde ettiği veriler var. HTS kayıtları var. Geriye dönük HTS kayıtları inceleniyor. Kim kiminle yoğun görüşmüş ve bunun yanı sıra baz çakışmalar tespit ediliyor. O cinayet mahallinde kimlerin olduğuna yönelik baz istasyonu tespitleri ve baz çakışmalarıyla ilgili şu anda çalışmalar devam ediyor. Birtakım tespit edilen kamera görüntüleri var. Bu kamera görüntüleri dün TÜBİTAK'a gönderildi. TÜBİTAK tarafından bir inceleme yapılıyor. Hem ses hem görüntü anlamında tespit edilen, bazı evlerden elde edilen kameralarla ilgili TÜBİTAK'ta da bir çalışma yapılıyor."

Soruşturmanın gizli yürütüldüğüne dikkati çeken Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Soruşturma kapsamında, gizlilik kapsamında, özellikle teknik veriler ve delillerle ilgili kamuoyuna yansımayan bazı hususlar da söz konusu. Tabii ifadeler, avukatlar tarafından kamuoyuyla paylaşıldığında o ifadelerden yola çıkarak birtakım yorumlar, tespitler yapılabiliyor. Tabii burada soruşturma gizli, soruşturmanın selameti açısından özellikle farklı yorumlara neden olacak hususlardan da kaçınmak gerekiyor. Dolayısıyla burada Narin kızımızın, Narin evladımızın katilleri mutlaka bu soruşturma kapsamında tespit edilecek. Ve yargı huzuruna çıkarılacak. Çok uzun sürmez. Açılacak davada yargılama neticesinde onun katil ya da katilleri yargı huzurunda, millet huzurunda hesap verecekler. Bunun sonuna kadar takipçisi olacağımızı hep söyledik." ifadelerini kullandı.

Ayşenur Ezgi'nin İsrailli askerler tarafından şehit edilmesi

Ayşenur Ezgi Eygi'nin İsrailli askerler tarafından hunharca şehit edildiğini söyleyen Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "İnsan haklarını savunmak için barışçıl bir gösteriye katıldı. Bir insan hakları savunucusu, insan hakları aktivisti. Amerika Birleşik Devletleri'nde üniversiteyi bitirdi. Bu sene haziran ayında mezun olmuştu. Mezuniyet töreninde Amerika'da Filistin bayrağı açarak 'Filistin'e Özgürlük' diye haykırdı. Oradaki katliamın durmasını istedi ve Filistin'e geldi. Filistin'de mazlumların hakkını savunurken oradaki barışçıl bir gösteride İsrailli teröristler tarafından, askerler tarafından hunharca katledildi, şehit edildi." diye konuştu.

Bakan Tunç, Eygi'nin yabancı bir ülkede şehit edilmesi konusunu duyar duymaz Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hemen soruşturma başlattığını dile getirdi.

Eygi'nin otopsi işlemlerinin önce Filistin'de yapıldığını, sonrasında naaşının Türkiye'ye getirildiğini anlatan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü: "İzmir Adli Tıp Kurumu Başkanlığında da Minnesota Protokolü'ne uygun bir otopsi işlemi yapıldı. Tam detaylı bir otopsi. Bu otopsi uluslararası standartlarda bir otopsi ve uluslararası mahkemelerde geçerliliği olacak bir çalışma yapıldı. Geçen hafta da Ayşenur Ezgi kardeşimizi İzmir Dikili'den ebediyete uğurladık. Ailesine bir kez daha başsağlığı diliyorum. Milletimize başsağlığı diliyorum. Onun hakkını, hukukunu hem iç hukukta koruyacağız hem de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Sayın Cumhurbaşkanı'mız konuşma yapacak yarın. Mutlaka konuya da değinecektir. Hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin gündemine Ayşenur'un raporlarını intikal ettireceğiz. Soykırım davası şu anda devam ediyor. Türkiye'nin katılma talebi de söz konusu oldu. Uluslararası Adalet Divanına da Ayşenur kardeşimizin raporunu takdim edeceğiz ve delilleri sunacağız. Yine Uluslararası Ceza Mahkemesinde devam eden İsrailli saldırganlarla ilgili soruşturmaya da yine Ayşenur'un delillerini takdim edeceğiz."

Bakan Tunç, önceki gün Filistin'in Ankara Büyükelçisinin Adalet Bakanlığına geldiğini, adli yardımlaşma kapsamında Ayşenur'un Filistin'deki soruşturma dosyasını tüm ekleriyle beraber takdim ettiğini kaydetti.

Türkiye bu akan kanın durdurulması noktasındaki diplomatik çalışmalarını sürdürüyor

Ayşenur Ezgi Eygi'nin hakkını hukukunu koruma gayreti içerisinde çalışmaların süreceğini vurgulayan Adalet Bakanı Tunç, şöyle devam etti: "7 Ekim'den bu yana 41 binden fazla mazlum Filistin'de şehit edildi. Bunun yüzde 80'i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Maalesef çocuk, kadın hakları diye uluslararası kuruluşların hiç sesinin çıkmadığını, nasıl bir çifte standart içerisinde olduklarını hep beraber görüyoruz. Uluslararası kuruluşların, uluslararası mahkemelerin kararlarının bir sonuç vermediğini üzülerek görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı'mız 'Dünya beşten büyüktür' derken hep buna işaret ediyor. Uluslararası mahkemelerin kararlarını tanımayan yaklaşık bir asırdan bu yana Birleşmiş Milletlerin sayısız kararlarını, güvenlik konseyinin sayısız kararlarını hiçe sayan, uymayan bir yapı var. Yani buna devlet demek de mümkün değil. İşte 7 Ekim'den bu yana dünyanın en büyük soykırımı, bütün insanlığın gözü önünde gerçekleştirilirken uluslararası kuruluşların tedbir kararlarına, Uluslararası Adalet Divanının tedbir kararlarına da uymayan bir yapı, adeta bir terör örgütü, bir terör devleti karşımızda maalesef var. Türkiye bu akan kanın durdurulması noktasındaki diplomatik çalışmalarını sürdürüyor. Bu anlamda oradaki işgalin sona erdirilmesi ve özgür bir Filistin'in olması ve 1967 sınırlarına, İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilerek başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin bağımsız devleti kurulmadan, buradaki kanayan yaranın tedavi edilemeyeceğine yönelik görüşümüzü de her platformda söylemeye devam ediyoruz."

Anayasalar, toplum sözleşmesidir

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili soru üzerine, bu konudaki tavırlarının net olduğunu belirtti.

Türkiye'nin darbe anayasasından kurtulması noktasında aslında herkesin mutabık olduğunu dile getiren Bakan Tunç, şu değerlendirmelerde bulundu: "Siyasi düşünceler çok farklı da olsa evet bu bir darbe anayasasıdır. Türkiye'nin demokratik, sivil, katılımcı bir anayasaya kavuşması noktasında milletçe hemfikiriz. Tabii burada önemli olan bir uzlaşmanın sağlanabilmesi. Anayasalar, toplum sözleşmesidir. Anayasamız 1982 anayasası. 1980 darbesi sonrası darbeciler tarafından yazdırılan bir anayasa. Dolayısıyla Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına başladığımız şu dönemde, yeni bir başlangıç yaptığımız bu dönemde, darbe anayasasıyla değil de milletimizin her bir ferdinin kendini içinde gördüğü, temel hak ve özgürlükleri tahkim eden, demokratik hukuk devleti niteliğini daha da güçlendiren yeni bir anayasayla yola devam etmemiz konusunda aslında mutabık olmadığımız kimse yok. Tabii detaylar konusunda uzlaşmak lazım."

Bakan Tunç, Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un 28. dönemin başından itibaren siyasi partilerin genel başkanlarıyla yeni anayasa konusunda görüşmeler yaptığını anımsattı.

Bu görüşmelerin bir başlangıç olduğunun, derinleştirilerek devam etmesini dilediklerinin altını çizen Tunç, "Anayasamızda vesayetçi ruhu ortadan kaldırmaya yönelik gerek yargı alanında gerek yönetim sistemi alanında gerek temel hakların güçlendirilmesi anlamında çok önemli reformlar da yapıldı. Ama bu reformların anayasadaki vesayetçi ruhu tamamen ortadan kaldırdığını söyleyemeyiz. O nedenle Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım atarken yeni demokratik, sivil bir anayasada toplum olarak, tüm siyasi partiler olarak uzlaşırsak, millete karşı görevimizi de yapmış oluruz. İnşallah o noktaya geliriz." ifadelerini kullandı.

Bakmadan Geçme