Demir: 'Her Türlü Şiddet, Kınanmaya Mahkûmdur'

TAKİP ET
Eğitimci Fatma Demir, tezinde şu ifadelere yer verdi: 'Günümüz eğitim sistemi toplumsal ve bireysel boyutta gelişen çok yönlü bir olgudur. Sürekli değişen toplumsal olguların etkisiyle günümüz insanı üretim toplumundan, tüketim toplumuna doğru yol almaktadır. Eğitimin amaçlarından biri toplumsal gelişim ve değişim sağlamakla birlikte sağlıklı bireylerde ortaya çıkarmaktır. Sağlıklı ve üretici bireylerin yetişmesi eğitim yoluyla gerçekleşecektir. Bu açıdan düşünüldüğünde bireyin yaratıcılığını ortaya çıkaran sanat eğitiminin önemi ve gerekliliği daha fazla anlaşılmaktadır. Okullarımızda görülen uyum sorunlarının birçoğu ilköğretim ikinci kademe öğrencileri arasında erinlik döneminde görülmektedir. Öğrenciler gelişen bedensel değişimler karşısında sınıf ortamında aşırı davranışlar sergileyerek uyum sorunları yaşarlar. Bu sorunların en başında şiddet yönelme davranışları baş gösterir diyebiliriz. Akranları arasında kendini ifade etme problemi yaşayan bireylerin, bu eksikliklerini gidermede aşırı davranışlara kaçtıkları görülmektedir. Şiddet eğitim süreci içerisinde en çok görülen uyum sorunlarından biridir. Birçok sebepten dolayı şiddete başvuran öğrencilerin eğitim öğretimi olumsuz etkilediği bilinmektedir. Şiddet eğitimin işlevlerinin aksamasına yol açan, bireyler arası uyumun gelişmesinde olumsuz bir etkiye sahiptir. Özellikle ergenlik dönemi göz önünde bulundurulduğunda öğrencilerin bu dönem içinde uyum sorunları yaşadıkları görülmektedir. Duygu ve düşüncelerini aktarmada en etkili yol olan sanat öğrencilerin kendilerini ifade etmelerinde önemli bir işleve sahiptir. Sanat eğitimiyle kazanılan farklı bakış açıları kişinin yaşadığı şiddetten uzaklaşması için güçlü bir kazanım yoludur diyebiliriz. Ergenlik bireyin gelişim süreci içerisinde çocukluk dönemin bitişiyle başlayan fizyolojik olarak erişkinliğe ulaşıncaya kadar geçen bir gelişim dönemidir. Ergenlik dönemi, buluğ çağına ermesiyle, toplumsal yaşamda sorumluluk alma dönemi olan yetişkinlik döneminin başlangıcı arasında kalan bir gelişim süreci olarak da tanımlanabilir (Yekeler, 2010: 6). Bu dönemde ergen, soyut düşünceye doğru adımlar atar. İçsel duyguları yoğunlaşan gencin, ağır duygusal yükün sorunlarıyla karşılaşması olasıdır. Arkadaş ilişkileri son derece önemlidir. Aynı zamanda duygusal bağlanmalarda söz konusudur (Çimen, 2009: 38). Yine bu dönemde, teknolojik cihazlar, televizyon yıldızları-oyuncuları, sanatçı posterleri ve diğer taklit ürünlerine yoğunlaştıkları görülür. Dolayısıyla bu dönem, birtakım estetik sorunları da beraberinde getirir. Çünkü bu dönem, entelektüel ve sanatsal kişiliğin yerleşmesi açısından kritik durumdur. Bu nedenle sanat eğitimcisi estetik beğenilerini geliştirebilecek çalışmaları benimsemelidir (Çimen, 2009: 39). Şiddet; bir insanın başka birisine psikolojik ya da fiziksel güç kullanarak saldırması ve kurbana istemediği şeyi yaptırması veya onu yapmaya zorlaması olarak tanımlanabilir (Çınar, 2007: 1). Kimi insanlar tarafından kimi insanlara uygulanan sıkıntı, acı ve zarar verici bir güç (Kuvvet) kullanma eylemidir. Kimi ilkel dürtülerinden kurtulamayan kimi insanlar önlerine engel çıkaran insanlara karşılaştıklarında onlara kaba kuvvet kullanınca şiddet başvurmuş olurlar. Bu tür şiddet kendine özgü bir davranış örüntüsüdür (Uçan, 2007: 8). Ergenlik döneminin neredeyse tamamı eğitim-öğretim süreci içinde yani okulda geçmektedir. Özellikle son yıllarda, okullardaki şiddet olayları önemli ölçüde artış göstermiştir. Okuldaki ortam, arkadaş çevresi, başarı durumu gibi birçok faktör ergeni şiddet yöneltebilmektedir. Ergen bazı dönemlerde şiddeti, kendini ispatlama, arkadaşlarına kabul ettirme hatta herhangi bir olayda çözüm yolu olarak da kullanılabilmektedir (Düzbastılar, 2007: 195). Okullarda şiddet konusunda yapılan araştırmalar şiddetin boyutlarını ortaya koymakla beraber öğretmenlerin, öğrencilerin şiddet öğesi içeren davranışları karşısında nasıl tepki gösterdikleri, tepkilerinin farklı değişkenlere göre değişip değişmediği, konusunda yapılan araştırmalar yetersizdir. Diğer taraftan okullarda meydana gelen ve şiddet öğesi içeren davranışların daha çok neler olduğunun belirlenmesi sorunun çözümlenmesi açısından önem arz etmektedir (Gökdaş, 2007: 266-267). İnsan yaşamında sanat ile şiddet birbirine yakışmayan, birbiriyle örtüşmeyen, birbirine karşıt iki kavram ve olgudur. Ancak sanat şiddeti bir konu olarak ele alır ve belli güzellik anlayışına göre estetik bir biçimde işleyerek insana acı veya zarar veren bir durum veya eylem olmaktan çıkarıp haz veren veya yarar sağlayan bir dışavurum ve anlatım eylemine dönüştürür (Uçan, 2007: 14). Sanat insanı şiddetten alıkoyar ve kurtarır. Hatta bununda ötesinde kimi zaman sanat insanı idamdan bile alıkoyar ve kurtarır. Nitekim geçmiş günlerde bir gazete haberine göre İran'da ney çalan bir kişi idamdan alıkonulmuş ve kurtulmuştur. Söz konusu habere göre, 16 yaşındayken işlediği bir adamı öldürme eylemi nedeniyle ölüm cezasına çarptırılan 18 yaşındaki bir genç, idam sehpasında sorulan 'son arzun ne?' sorusuna 'ney çalmak' yanıtını vermiş. İdam sehpasında çaldığı neyin ezgisinden çok etkilenen öldürülenin (maktulun) ailesi önce idamın altı ay ertelenmesini istemiş, ardından da davadan vazgeçmiş. Bunun üzerine ölüm cezası kan parasına çevrilen genç, 150 milyon riyal kan parasıyla serbest bırakılmış (Milliyet 07.11.2007), (Uçan, 2007: 14). Sanat eğitimi insanlara kendi yaşantıları yoluyla amaçlı ve yöntemli olarak belirli sanatsal davranışlar kazandırma ve insanların sanatsal davranışlarını kendi yaşantıları yoluyla amaçlı ve yöntemli olarak değiştirme, dönüştürme, geliştirme ve yetkinleştirme sürecidir. Sanat özü itibariyle eğitsel bir nitelik taşır. Bu nedenledir ki sanata çeşitli eğitimsel işlevler yüklenir. Sanatın eğitimsel işlevleri denince toplumun ve insanlığın eğitiminde sanatın üstüne düşen görev, yüklenen sorumluluk, gördüğü yaptığı iş, oynadığı rol, gösterdiği önemli etki bulunduğu anlamlı katkı ile sağladığı anlamlı destek ve yarar anlaşılır (Uçan, 2007: 16-18). Milli eğitimin amacı beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli düşünen, insan haklarına saygılı, yapıcı yaratıcı bireyler yetiştirmek olduğuna göre devletin temel görevi buna uygun ortam yaratmaktır. Ancak programlarda az saatlik bir dilimle yerini alan sanat dersleri öğrencide duygularını aktaracak oluğun başka kanallara sevk edilmesine neden olur. Bu kanal şiddettir ve bu içinde bulunduğu toplulukta saldırganlıkla öne çıkma, kendini gösterme eğilimi olarak görünür. Birey içinde yaşadığı toplumla şekillenir. Çizginin rengin çamurun gücünü hisseden, onunla üretimin hazzını yaşayan çocukta olumlu davranışların gelişeceği gibi, ortak sanatsal üretimlerle çevresiyle uyumlu hale gelir. Çocuk kendini çevreleyen dünyayı algılayıp tanırken, iletişim kurarak kişiliğinin temellerini oluşturmaya başlar. Sanat eğitiminin programlarda daha geniş yer bulmasıyla şiddetten, tüketimden uzak genç nesiller yaratılmış olur (Bayav, 2007: 350).'

Bakmadan Geçme