Kendine Koşmak
İnsan hep eylem üzeredir. Canlı olmanın şiarındandır. Eylemsiz olmaz. Başlı başına hayat eylemden ibarettir dense yeridir. Bittiği yer musallanın tahtı değil midir?
Bir arkadaş, tanıdık karşılaşmalarında iki çift söz ayaküstü kelamın kapısını aralar:'Ne var ne yok?' Çoğunlukla alınan cevap aynıdır: 'Koşuyoruz, koşuşturuyoruz…' Aslında cevabı bilinen sorudur bu. Lakin ikinci soru sorulmaya değer bulunmaz. 'Nereye?' Biliniyordur çünkü bu koşmanın, koşuşturmanın mahiyeti. Kısaca yaşam gailesidir. Herkes kendi koşturmasından bilir.
Haydi biz soralım. Ey insanlar nereye koşuyorsunuz?
-İşe yetişmeliyim abi.
-Toplantım var.
-Çocuğu okuldan alacağım.
-Eve misafir gelmiş.
-Bugün taksitin son günü.
-Ezan okunuyor.
Ve daha çok sıralayabiliriz.
Tek tek koşuyor şehirce koşuşturuyoruz. Yorgun argın düştüğümüz evlerde koskoca bir boşluk hissi dolduruyor içimizi. Oysa akşama kadar ne çok koştuk ne işler başardık. Rahat koltuklarımıza oturup akşam çayının ilk yudumunun reyhasını hissederken, yaşanmış ya da üzerimizden geçmiş bir günün muhasebesinden kendi hanemize ne yazılır diye düşününce, belki de elimizde kalan tek şey araya sıkışmış ezan sesi. Bana kalırsa asıl ehemmiyeti sadece bu koşmanın kişinin kendisine dönük oluşudur. Bütün koşmaların hep dışa doğru olduğu bir günden bize ne kalır ki? Her yere her şeye koşan insanlar, hiç kendinize doğru koşmayı düşündünüz mü?
Unutma ki, en nihai varış sensin. Var ki, tanı var ki bil… Ya yoksa…
Muhabbetle…