Prof. Dr. Perihan Öztürk'ten cüzzam hastalığıyla ilgili önemli açıklama
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Perihan Öztürk, Ocak ayının son haftasının Dünya Cüzzam (Lepra) Günü olması dolayısıyla bir bilgilendirmede bulundu.
Prof. Dr. Perihan Öztürk açıklamasında: “Lepra halk arasında bilinen adıyla cüzzam , ‘Mycobacteriumleprae' isimli basil tarafından oluşturulan kronik bir enfeksiyon hastalığıdır. Hastanın bağışıklık durumuna göre kendini sınırlayabilen veya ilerleyici olabilen bir tablo ortaya çıkabilir. Asıl olarak yüzeysel sinirleri, deriyi, üst solunum yolu mukozasını, gözün ön kısmını, kemikleri ve testisleri tutar.” dedi.
Öztürk, hastalığın bulaşma şekilleri hakkında da bilgi vererek: “Lepranın bulaşma şekli kesin olarak bilinmemesine karşın solunum yolu ile bulaştığı düşünülmektedir. Lepra basilinin enfekte ettiği tek canlı insandır. Lepranın bulaşması; enfekte şahsın bulaştırıcılığına, temasın yakınlığına, sıklığına ve süresine bağlıdır. Bulaşma genellikle çocukluk çağında aynı aile içindeki uzun süre temas edilen aktif hastalardan kaynaklanmaktadır. Leprada klinik belirtiler ciltteki açık renkli bir lekeden, geniş yayılımlı sinir sistemi, göz, kemik, kas ve diğer dokuların tutulduğu, şekil bozuklukları ve sakatlıkların geliştiği bir tabloya kadar değişir. Ortalama inkubasyon periyodu 2-4 yıldır. Çok ender olmakla birlikte birkaç haftalık kısa veya 30 yıl gibi uzun inkubasyon periyodları bildirilmiştir. Kişinin bağışıklık durumuna göre farklı hastalık tabloları görülmektedir. Genel olarak pek çok türde lezyona sebep olabilir. Deri seviyesinde, deriden kabarık veya nodüller şeklinde deri renginde veya daha açık renklerde üzerindeki deride his kaybı oluşturan lezyonlar şeklinde karşımıza çıkabilir. Vücudun herhangi bir bölgesi tutulmakla birlikte özellikle yüzü tuttuğunda aslan yüzü görünümüne sebep olabilir. Lepra pek çok dermatolojik ve nörolojik hastalığı taklit eder. Lepranın endemik olduğu bölgelerde hastalık genellikle gözden kaçmaz fakat lepra görülmesinin düşük olduğu alanlarda akla gelmemesi nedeniyle tanı konulması güç olabilmektedir. Hastaların büyük bir kısmında lepra tanısı basit muayenelerle konabilir. Eğer lepranın tanı kriterleri tam olarak uygulanırsa yanlış tanı olasılığı çok azalacaktır.” ifadelerini kullandı.
Cüzzamın iyileştirilebilir bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Perihan Öztürk: “Hastalığın uygun tedavisi ile tam iyileşme sağlanır ancak tedavi edilmeyen ya da tedaviye geç kalınan hastalarda farklı düzeyde kalıcı komplikasyonlar oluşur. Lepra tedavi edilmediğinde deri, sinir, kol, bacak, ayak ve gözlerde kalıcı hasara sebep olabilir. Sinir hasarı his kaybına sebep olabilir. Lepra ilişkili sinir hasarı olan kişiler elleri, bacakları veya ayakları kesildiğinde, yandığında veya yaralandığında acı hissetmeyebilir. Lepra tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Ülkemizde de WHO tarafından önerilen standart (MDT) çoklu ilaç tedavi protokolü 1983 yılından beri uygulanmaktadır. Lepra ülkemizde ve dünyada ücretsiz olarak tedavi edilmektedir. Yayılmanın önüne geçmek için en sık uygulanan yöntem hastanın lepra hastanelerinde, sanatoryumlarda veya evde izolasyonudur. Bunun amacı sağlıklı toplum ile hastanın kontağının kesilmesidir. Lepraya karşı koruyucu etkisi bulunan ilk aşı BCG aşısıdır. Yapılan çok geniş çalışmalarda koruyuculuğun %20 ile %80 arasında değiştiği bildirilmiştir. Genel olarak orta derecede koruyucu etkisinin olduğu kabul edilmektedir.” Dedi.
Ülkemizde Lepra hastalığı bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar kapsamında oluğunu belirten Öztürk konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Lepra Eradikasyon Programı” uygulanmaktadır. Ülkemizde de DSÖ'nün lepra eliminasyonu hedefine ulaşılmış olup, hastalık prevalansı 10,000'de 1 vakanın altındadır.”