Sani Konukoğlu, vefatının 27'nci yılında anılıyor

Anadolu'da sanayileşmenin öncülerinden olan ve 27 yıl önce ebediyete intikal eden SANKO Holding'in kurucusu Sani Konukoğlu, öğretileri ile günümüzde de ailesinin ve sevenlerinin yolunu aydınlatıyor.

SANKO Onursal Başkanları Abdulkadir, Zeki, Yönetim Kurulu Başkanı Adil Sani, Başkan Vekili Fatih ve Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Konukoğlu'nun babası olan merhum Sani Konukoğlu, çalışma azmine isabetli öngörülerini katarak öncü yatırımlarla Gaziantep'in sanayileşme sürecine derin izler bıraktı.

Sani Konukoğlu, Gaziantep'te 1929 yılında doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra 1943 yılında ailesinin okuması yönünde ısrarlarına rağmen dokumacılığa başlayarak iş hayatına atıldı. İlk işe başlayışı tek tezgâhla oldu. İstanbul'da 1947 yılında 24 gözlü yerli bobin makinesi yaptırarak Gaziantep'e bu kapasitede ilk bobin makinesi getirdi.

Mevcut dokumalarının kalitesini yükseltmek için 1951 yılında Halep'ten aldığı apre makinesini bir mağaraya kurarak çalışmaya başladı. İki yıl sonra Bursa'daki tornacılara 4 mekikli ekose gömleklik dokuyan Avrupa dokuma tezgâhlarının benzer modelini yaptırıp Gaziantep'te el tezgâhlarını motorlu tezgâha dönüştürmede öncülük yaptı.

Konukoğlu, 1962'de hidrofil pamuk tesisi, 1963 yılında 1,500 iğ kapasiteli pamuk ipliği tesisi kurdu. Bursa'da 1965 yılında havlu tezgâhı imal ettirip, bu tezgâhlar üzerine atılacak jakar makinelerini Gaziantep'teki tornacılara yaptırıp havlu imalatına başladı.

Konukoğlu, 1966 yılında "Hilal Kollektif Şirketi''ni kurdu. 25.000 iğlik iplik tesisi projesi hazırlatan Konukoğlu, 23 Şubat 1972'de inşaatına başlanan tesisin 20.000 iğlik bölümünü 1974 yılında devreye aldı.

Firmanın unvanı 1977 yılında Sani Konukoğlu'nun isminden esinlenilerek "SANKO Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.''ye dönüştürüldü. Sonraki yıllarda bilinçli ve istikrarlı adımlarla yatırımlara devam edilerek alanında çok yüksek kapasite ve kaliteye ulaşıldı.

Günümüzde 14 bine yakın kişinin çalıştığı SANKO Holding tekstil, enerji, inşaat ve ambalaj başta olmak üzere değişik sektörlerde faaliyet gösteriyor.

Firmasının adı ile 1988 yılında kurulan Sankospor'un yönetim kurulu başkanlığını üstlenen Sani Konukoğlu, diğer sanayicilerle birlikte 15 Ağustos 1989'da Gaziantep Sanayi Odası'nı kurdu.

Gaziantep Sanayi Odası'nın ilk yönetim kurulu başkanlığına getirilen Sani Konukoğlu, SANKO'nun sosyal hizmetlerini organize etmek amacıyla 11 Ekim 1989'da Sani Konukoğlu Vakfı'nın kurulmasını sağladı.

Ilımlı, mütevazı, ileri görüş sahibi, sosyal, yenilikleri çabuk kabul eden, danışan, çevresindekilere yardım yapmayı görev sayan, ancak öne çıkmaktan hoşlanmayan Sani Konukoğlu, kalp rahatsızlığı sonucu 16 Ocak 1994'te vefat etti.

SANKO'nun bugün geldiği nokta, Sani Konukoğlu ve O'nun izinden yürüyen sonraki kuşakların bilinçli, planlı ve sabırlı çalışması ile mücadelesinin sonucudur. Bu anlayışla SANKO ve Türk ekonomisine, alanlarında örnek ve öncü şirketler kazandırıldı.

Merhum Sani Konukoğlu, sağlığında yaptığı sosyal hizmetler nedeniyle Bakanlar Kurulu'nun 27 Ekim 1997 tarih ve 30 numaralı kararı ile "Devlet Üstün Hizmet Madalyası ve Beratı''na layık görüldü.

Madalya ve Berat, 27 Ekim 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Çankaya Köşkü'nde törenle, SANKO Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu'na teslim edildi.

Koronavirüs pandemisi önlemleri nedeniyle merhum Sani Konukoğlu için kabri başında anma programı düzenlenmeyecek.

Sani Konukoğlu'nun öğretileri

-“İşin hilesi dürüstlüktür”. İnsanların daha çok kazanmak amacıyla hileye başvurdukları, ancak işini iyi ve dürüstçe yapanın daha çok ve istikrarlı para kazanacağı ifade ediliyor. Sani Konukoğlu'nun çok bilinen bu sözü, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından da her fırsatta ifade ediliyor. İşin Hilesi Dürüstlüktür öğretisi, yazılıp okunmasından çok daha derin anlamlar taşıyor.

-“Pazarlığın üzerine pazarlık olmaz“. Sani Konukoğlu, bu sözü ile pazarlığın önceden yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. Mal ve hizmet alınırken pazarlık sonucu elde edilen indirime kimsenin itiraz edemeyeceğini, ancak iş bittikten sonra kesinlikle pazarlık ve herhangi bir kesinti yapılmaması gerektiğine vurgu yapıyor.

-“İşinizle evinizi birbirine karıştırmayın. İşinize giderseniz evinizi, evinize giderseniz işinizi unutacaksınız”. Sani Bey, buna uyulmaması halinde motivasyonun bozulacağına ve evde aileyle geçirilmesi gerekenin zaman iş için değerlendirildiğinden dolayı mutlu olunamayacağının altını çiziyor.

-“İşi İnsana Müşteri Öğretir”. Daha iyisini yapmak, ürünü ya da hizmeti geliştirmek için müşterinin, yani tüketicinin şikayetlerine, gördüğü eksiklere, aksaklıklara yönelik itirazlarının dikkate alınması gerektiğini belirtiyor.

-“İşletmesini yenilemeyen patronu, işletmesi yeniler”. İşletmesini yenilemeyen, tesisin bakımını yapmayan, teknolojisini geliştirmeyen patronun kaybetmeye mahkum olduğunu ve sonuçta işletmenin el değiştireceğini, yani yeni bir patronun işin başına geçeceğini ifade ediyor.

Bu röportaj, Temmuz 1987'de Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreteri Merhum Mesut Ölçal tarafından yapılmıştır

GTSO Dergisi- Bir araştırmada Türkiye'nin 500 büyük kuruluşu arasına Gaziantep'ten giren 4 firmadan ikisinin sahibi ve yöneticisi durumundasınız. Dereceye giren SANKO A.Ş. ve İSKO A.Ş. firmalarının bu başarıyı elde etmelerinden önce şahsınızın ve firmalarınızın geçirdi aşamaları kısaca anlatır mısınız?

Sani KONUKOĞLU- 1929 yılında Gaziantep'te dünyaya geldim. 1943 yılında ilkokulu bitirdikten sonra ailemin ısrarlarına rağmen okula devam etmeyip iş yaşamına atıldım. Baba mesleğim olan dokumacılığa başlamak üzere, yarısı çukurda yarısı yer üstünde bir dokuma tezgahı kurarak, 18 kilogram veresiye iplik alıp, çözgüsünü çözüp, işçiliğini de kendim yaparak fiilen işe başladım. Kısa bir zaman içerisinde elde ettiğim karla tezgah sayısını ikiye çıkardım. Tezgahın birinde işçi olarak ben çalışırken, diğerinde işçi çalıştırdım. Elde ettiğim kar durumuna göre tezgah adedindeki artışları devam ettirdim.

1943 yılında manifaturadan tutun da, pamuk ipliği ve birçok ihtiyaç maddeleri ithal edilmekteydi keza ben de zaman zaman ithal ipliği kullanmaktaydım. Kendi meslektaşlarım, sıradan düz dokuma yaparken ben el tezgahlarında fantezi, desenli ve ekose gömleklik ketenler dokutup müşterilere daha iyi hizmet vermek suretiyle, ürettiğim malları sıraya koyup satıyordum, başarılarım da gün geçtikçe artıyordu. Bu arada işimde yenilikler arıyordum. Bu yenilikleri uygulamaya koymakla beraber elle yapılan işlemleri motorlu makinelerle yapmayı programıma almıştım.

1947 yılının ocak ayında, İstanbul'da 24 gözlü yerli bir bobin makinesi yaptırarak Gaziantep'e ilk olarak bobin makinesini getirmiş oldum. Getirmiş olduğum bobin makinesini kuracak yerim olmadığından, evimizin bir odasına kurarak, ıslak apreli çile iplikleri neziklere takarak bobin yapmaya başladım. Çalışmaya başladıktan 3 saat sonra ıslak apreli çile iplikler, bobini yapan aparatların yivlerini doldurup kopmalara neden oldu. Bobin makinesinden netice alamayınca buna çareler aramaya başladım. Esasında bugün dahi, tekstil iş kolundaki meslektaşlarım da çok iyi bilirler ki bobin makinelerinde ıslak ve apreli iplik sarmak mümkün değildir. İşin kendisine özgü yapısı dışındaki uygulama beni bir hayli uğraştırdı. En nihayet çok basit bir yöntemle netice almaya başladım. Bir bez parçasını normal su ile ıslatıp her aparatın yivlerine bulaşan apre maddelerini her 3 saatte bir makineyi, durdurup barabanları tek tek temizlemek suretiyle netice almaya başlamış oldum.

1951 yılında dokumaların kalitesini yükseltmek için Halep'ten getirilen eski bir apre makinesini satın alıp bir mağaraya kurarak çalıştırmaya başladım. Böylece işimde kalite üstünlüğü de sağlamış oldum.

1953 yılında döviz yokluğundan tekstil ithalatı durunca yerli üretimde talep artmaya başlamıştı. 1953 yılında Bursa'ya gidip oradaki tornacılarla işbirliği yapıp eski Avrupa dokuma tezgahlarından model yaptırarak 4 mekikli ekose gömleklik dokuyan tezgahları imal ettirip Gaziantep'e getirttim. Böylece el tezgahlarını motorlu tezgah haline dönüştürmede Gaziantep'te öncülük etmiş oldum.

1955 yılında yine Bursa'da aynı güçlükler içerisinde havlu tezgahları imal ettirip, bu tezgahların üzerine atılacak olan jakar makinelerini Gaziantep'teki tornacılara yaptırarak havluculuğu Gaziantep'te başlatmış oldum. Sürekli olarak gecemi gündüzüme katarak çalışıyor ve araştırmalar yapıyordum. 1962 yılında diğer fabrikaların saf dışı etmiş olduğu eski model makinelerden mağaraya bir idrofil pamuk tesisi kurup üretimini de başlattık.

1963 yılında yine 1892 ve 1936 model eski, saf dışı makinelerle 1500 iğ kapasiteli pamuk ipliği tesisimizi kurarak üretime başladık. 1966 yılında Hilal Kollektif Şirketi'ni kurup işlerimizi devam ettirirken 1968 yılında 25.000 iğ kapasiteli bir iplik tesisi projesini yapıp teşvik tedbirlerinden yararlanmak için Devlet Planlama Teşkilatı'na (DPT) müracaat ettik, ancak yatırımımız 100.000 iğin altında olduğu için DPT'den teşvik tedbirlerinden yararlanamayacağımız bildirildi. Avrupa'da rantabl çalışan tesislerin 100.000 iğ kapasiteli olduğu belirtildi. Ben de bugün için ülkemizde bu kapasitede iplik tesisine yatırım yapacak müteşebbis bulamayacaklarını söyledim. 1969 yılına kadar zaman zaman DPT ile görüşmelerimiz devam etti. 1969 yılında 60.000 iğ kapasiteli tesise teşvik vereceklerini bildirdiler. Ben yine iğ sayısının 25.000'e düşürülmesi girişimlerinde bulundum ve nihayet 1971 yılında önerimiz uygun bulunarak 25.000 iğlik iplik yatırımlarına teşvik tedbirleri uygulanacağı Devlet Planlama Teşkilatı'nca tarafımıza bildirildi.

23.2.1971 tarihinde teşvik belgemizi alarak 1972 yılında inşaata başladık. 1973'te ithal ettiğimiz makinelerden montajı bitmiş olanları deneme çalışmalarına aldığımızda büyük problemlerle karşılaştık. Şöyle ki: Makine yapımcısının yapmış olduğu imalat hataları nedeniyle kalite ve randımanda büyük sorunlarımız çıktı. Buna o günkü şartlardaki teknik eleman ve kalifiye işçi yetersizliği de eklenince 20.000 iği ancak 1974 yılı sonuna kadar devreye alabildik. Diğer 10.000 iği de 1975 yılında bin bir güçlükler içerisinde çalıştırabildik. Geçen bu iki sene içerisinde bir taraftan kuruluşun noksanlarını tamamlamak için uğraşırken diğer taraftan da teknik eleman ve kalifiye işçi yetiştirmek için yoğun çabalar sarf ettim. Bütün çabalarıma rağmen üretimdeki kalite ve randıman sorununu arzu edilen seviyeye getiremediğimden 1978 yılında kalitede sorun yaratan makineleri işletme dışı ederek yerine yeni makineler ithal edip arzu ettiğim kalite ve randımanı sağlamaya başladım. Ayrıca 1977 yılında Hilal Koll. Şti'ni kendi ismimden esinlenerek SANKO Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.'ye dönüştürdüm.

1980 yılında SANKO A.Ş. olarak 30.000 iğlik tesisimize 10 adet Open-End makinesi ilave ederek (10 adet Open-End makinesi 10.000 iğe tekabül etmektedir) iğ sayısını 40.000'e çıkardık.

1982 yılında SANKO A.Ş.'nin tevsii yatırımına gidip 42.000 iğlik yeni iplik tesisi yatırımını 7 aylık gibi kısa bir sürede hem inşaatını hem de makinelerin devreye girmesini gerçekleştirdim.

30.6.1983 tarihinde İsko Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.'yi kurup 1984 yılında 77.624 iğlik yeni iplik tesisi yatırımını gerçekleştirdim.

1985 yılında SANKO A.Ş.'nin tevsii yatırımına gidip 35.000 iğlik yeni iplik tesisi yatırımını gerçekleştirdim.

1973 yılında ilk kurmuş olduğumuz 30.000 iğlik tesisi 1986'da komple yeniledim.

1986 yılında İSKO A.Ş. tevsii yatırımına gidip 34.500 iğlik yeni iplik tesisi yatırımını gerçekleştirdim.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki: Bizim 1982 yılından 1987 yılına kadarki 5 yıl gibi kısa bir zaman süresi içerisinde iğ sayımızı 190.000 artırarak 230.000 iğe ulaşmamız güçlü, bilinçli ve prensipli çalışmamızın yanı sıra, her türlü teknolojik yenilikleri takip etmekten doğmuştur.

Bilinçli ve belli prensipler çerçevesi çalışıldığı takdirde, yapılan işten netice almamak mümkün değildir. Şu konuyu da belirtmekte fayda görüyorum: ”Müessesini yenilemeyen yöneticileri, müessesi yeniler”

GTSO Dergisi- Firmalarınızda bir ihtisaslaşma eğilimi görülmektedir. Firmalarınız yalnızca pamuğa dayalı üretim yapmaktadır. Başka üretim konularına yönelmeyişinizin nedenlerini açıklar mısınız?

Sani KONUKOĞLU- İş hayatımda prensip olarak ihtisasım dışında hiçbir iş düşünmedim. Müteşebbisler büyümeyi ihtisas sahibi oldukları alanlarda aramalı ve gerekli atılımları bildikleri iş dalında yapmalıdırlar.

Şirketlerimin gelişmeleri bölümünde açıkladığım gibi tekstil konusunda 44 yıldan beri çalışmaktayım. İhtisas sahibi bu sektörde SANKO ve İSKO kuruluşları en son teknolojilerle donatılmıştır ve devamlı gelişim halindedir.

Mamullerimiz iç ve dış piyasada ismen aranmaktadır. Özel üretim teknikleri ve konularında uzman kadromuz ile güçlü ve bilinçli olarak yatırımlara devam etmekteyiz. Ayrıca ihtisasım içerisinde olan dokumacılığı modern ve entegre tesisler olarak planlamış bulunmaktayım.

GTSO Dergisi- Yatırımlarda karşılaştığınız önemli güçlükler nelerdir?

Sani KONUKOĞLU-

- Organize Sanayi bölgesinde yeterli yerin olmaması,

- Organize sanayi bölgesi dışında kalan yatırımlarda arsa temini ve alt yapı sorunu,

- Yatırım kredi faizlerinin yüksek olması,

- Yatırım kredilerinin zamanında teslim edilememesi

GTSO Dergisi- Hammadde temininden mamulün ihracatının yapılması arasında faaliyetinizde sizi bıktıran, ‘'başka bir işi seçseydim daha iyi olabilirdi'' dedirtebilecek önemli konu oluyor mu, hangisi?

Sani KONUKOĞLU- İşimi çok seviyorum. Bunun da başarımda büyük payı olduğuna inanıyorum. Bu bakımdan hiçbir zaman işimden bıkkınlık duymadım. Başka iş seçseydim daha kolay olurdu da demedim. Esasında sanayici sorunların üstesinden gelebilen kişi olmalıdır.
GTSO Dergisi- Fabrikanızda ortalama 3500 kişi çalışıyor. Bölgemizin ve Türkiye'nin istihdamına katkı sağlayan önemli kuruluşlardan birisiniz. Bu üretimin konusundan mı yoksa seçtiğiniz teknolojiden mi kaynaklanmaktadır?

Sani KONUKOĞLU- SANKO ve İSKO kuruluşlarında yaklaşık 3500 personel çalışmaktadır. Kuruluşlarımız tekstil sektörünün son yenilik ve gelişmelerine sahip elektronik-otomatik makinelerle donatılmıştır. Bütün bu otomasyona rağmen tekstil sektörü yine de emek yoğun bir iş kolu olma özelliğini taşıması nedeniyle tesislerimiz büyük bir istihdam gücü sağlamış bulunuyoruz.

GTSO Dergisi- Ülkemizin ihracatının artırılması dış rekabet ortamının sanayici ile ihracatçımızın lehine çevrilebilmesi için önerileriniz nelerdir?

Sani KONUKOĞLU- Türkiye pamuk üretiminde dünya sıralamasında yeri olan bir ülke olduğundan, bilindiği gibi iç tüketim ile beraber pamuk ihracatı da yapmaktadır. Pamuk ihracatı yapılırken, hesapların çok iyi yapılması gerekmektedir. Şöyle ki sezon başında pamuk rekoltesinin sağlıklı olarak tespiti mümkün olmamaktadır. Bu gün ülkemizde mevcut olan tekstil sanayimizce yılda 480 bin ton civarında pamuk tüketilmektedir. Buna ilaveten en azından 50 bin ton civarında da elde stok pamuk bulunması gerektiğini de dikkate alırsak, bizim iç pamuk ihtiyacımız 1987-1988 sezonunda toplam 530 bin ton civarında olacaktır. Biz sezonun başında, bu sene de olduğu gibi pamuk rekoltesini hesaplarken,% 10 aşağı %10 yukarı gibi büyük yanıltıcı hesaplarla yapıp, pamuk ihracatını da sezon başlarında yaptığımız takdirde, ihracatı artırmak şöyle dursun, tersine ihracatımızda gerileme endişesi duymaktayım.

Bizim pamuk rekoltesini sağlıklı olarak tespit edebilmemiz için, Mayıs-Haziran aylarını beklememiz gerekir. Mayıs-Haziran aylarında pamuk ihracatını, üretim-tüketim dengesini sağladıktan sonra, ihtiyaç fazlası olan pamuğun ihraç edilmesinde 2 yönlü fayda mülahaza etmekteyim.

1- İç piyasada pamuk fiyatlarının hızlı yükselmesini önlemek ve spekülatörlere meydan vermemek.

2- Sezon başında dünyada pamuk fiyatı düşük olacağından, ülkemize döviz girdisi de daha az olacaktır. Halbuki Mayıs-Haziran aylarında dünya pamuk fiyatlarında her yıl olduğu gibi yükselmeler olmaktadır.

Yukarıda arz ettiğim endişelerden dolayı, biz ülke olarak Mayıs-Haziran aylarında sağlıklı biçimde tespit edilen, ihtiyaç fazlası mamullerimizi ihraç ettiğimiz takdirde döviz girdimizde artış sağlayacağımız gibi, ihracatta önemli yeri olan tekstil ihracatımızın darboğaza girmesi önlenir ve tekstil ihracatımızda da artışlar sağlanacaktır.

GTSO Dergisi-Ülkemizin ekonomik durumunu değerlendirir misiniz?

Sani Konukoğlu: Ülkemiz hepimizin bildiği gibi gelişmekte olan bir ülkedir. Bir an için dönüp Türkiye'nin kısa geçmişine, sonra da bugünkü Türkiye'ye baktığımızda ülkemizdeki büyük gelişmeyi görmemek mümkün değildir. Ancak bugün gelişmiş bir ülkeyi incelediğimizde;

a- İşsizliğin çok az,

b- Alım gücünün,

c- Kişi başına gelirin yüksek olduğunu ve düzgün dağıtıldığını görürüz.

Gelişmiş bir ülkede bu güzel tabloyu ve bu yüksek hayat standardını oluşturan o ülkenin ekonomik gücüdür. Ancak kendi ülkemize baktığımızda işsizlik büyük boyutlardadır. Kişi başına yıllık gelir düşük olup enflasyon oranı çok yüksektir.

- Eğer Türkiye topraklarında yaşayan insanlar çok ama çok çalışırlarsa, mevcut sanayi tesislerinin tevsii, modernizasyon ve yenilenmesi hızlandırılırsa,

- Sanayi kuruluşlarımızın üretimin verimliliği ve kapasite kullanın oranlarının artırılması için önlemlerin tümünü en kısa zamanda alırsak,

- Ekonomimizi hızla güçlendirecek büyük projelere (Her sektörden) öncelik verilerek hızla gerçekleştirilirse,

- Yatırımlarda istihdam gücü de düşünülürse, bütün bu tedbirleri çok samimi çok ciddi ve milletçe inanarak alırsak, kısa bir gelecekte ekonomik yönden gelişmiş ülkeler listesine Türkiye'nin adını da yazdırmamız mümkün olacaktır.

GTSO Dergisi- Gerek tekstil gerekse diğer sektörlerde A.E.T.'ye tam üyeliğin ülkemize kazandıracağı faydalar neler olabilir?

Sani KONUKOĞLU- Gelişmekte olan Türkiye ekonomisi bütün sektörleri ile yaşama savaşı vermektedir. Artan üretim, sektörler arasındaki rekabet, iç pazarları yetersiz hale getirmiştir ve Türk sanayi dış pazarlara açılmak mecburiyetindedir. Sanayimiz ve sanayicilerimiz bütün sektörleri ile büyük gayretler sarf ederek dev rakipleri arasında kendilerine pazar aramakta bunda da başarılı olmaktadırlar.

Özellikle tekstil ürünlerimiz, diğer ülkelerde tanınmaya ve hatta aranmaya başlanmıştır. Devletimizin ve hükümetimizin; Sanayicilerimizi, yatırımcılarımızı Türk ekonomisine hizmet etmek isteyen müteşebbislerimize desteklemesi ve ilgi göstermesi halinde, dış pazarlardaki ürünlerimiz gerek kalite gerekse fiyat bakımından aranır hale gelecektir. Tüm bu konularda bugün dahi büyük bir potansiyel mevcuttur.

A.E.T.'ye tam üyeliğimiz halinde bugünkü mevcut kotalar, diğer kısıtlamalar ve engeller ortadan kalkacağı için Türk mamulleri Avrupa pazarlarına akacaktır. Bütün zor şartlara rağmen, büyük gayretlerle dünya pazarlarına yerleşme çabalarıyla tecrübe sahibi olan Türk sanayi özellikle tekstilde, Avrupa pazarlarında bir çok ülkenin korktuğu bir rakip olacaktır. Bugün A.E.T.'ye üye olmamızın engellenmesi de biraz buradan kaynaklanmaktadır. A.E.T.'ye tam üyelik Türk ekonomisini daha tecrübeli ve daha güçlü yapacaktır.

Türk Sanayi dünyadaki rakipleriyle mücadele edebilmek için güçlü olmak zorundadır. Güçlü olmayanların geleceği de elbette ki iyi olmayacaktır. Çünkü rakiplerimiz de Türkiye'de mal satacaklardır. Türk sanayicisi özellikle ağır sanayi sektöründe çok daha zor problemlerle karşılaşacaktır. Tam üyeliğimiz özellikle işçilerimize serbest dolaşım hakkı getireceği için bir ölçüde işsizlik sorunu azalacak ve memleketimizin döviz girdisi de artacaktır.‘'

Bakmadan Geçme