Bu hafta Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 80. Yılı anıldı. Mustafa Kemali anlamak için önce onun yaşadığı döneme çağının fikirlerine ve dünya görüşüne bakmak lazım elbette. Mustafa Kemal daha öğrencilik yıllarında Osmanlı devletinin Türklerin çoğunlukta olduğu sınırlara çekilen Milli bir devlet olması gerekliliğini dillendiriyordu. Çağının yaygın anlayışı olan Milli devlet fikri onu da etkilemişti. Mustafa Kemalin ittihat ve terakkiye katılmasının temel sebebi de aslında bu milliyetçi fikirlerdi. Dünya savaşından sonraki yıkım ve işgaller yeni bir devlet oluşumunun da temellerini attı. Aslında Mustafa Kemalin isteği muasır medeniyet seviyesine ulaşmış bir toplum oluşturmaktı. Bunun için toplumun doğal dönüşümünü beklemek yerine toplumu arkasından itti. İnsanların zihinsel olarak, hayat görüşü olarak hazır olmasını beklemedi. Belki de dönemin şartları açısından böyle yapılması zaruri idi. II. Mahmut devlet memurlarına ceket pantolon ve fes giymeyi zorunlu tuttuğunda ona gâvur padişah diyen halk. Şapka kanunu geldiğinde aynı tepkiyi Atatürk ede gösterdi. Her iki olayda da görülen o ki alt yapısı yapılmadan kısa zamanda yapılan köklü değişikliklere halkın belli oranlarda direnç göstermesine neden oluyordu. Elbette Cumhuriyetin ilk yıllarında siyasi olarak çeşitli yanlışlar da yapılmıştı, İnkılapların gerekliliği anlatılmadan, insanlardan zorlama ve dayatma ile yapılan yeniliklere uyması istenmişti. Yeni düzeni oturmak için eskiyi reddetmek unutturmak cumhuriyetin ilk yıllarının temel felsefesi olmuştu. Hatta uzun yıllar Osmanlı tarihi padişahları ders kitaplarında anlatılmamış, anlatılanlarsa tamamen olumsuz, asılsız, gerçeği yansıtmayan negatif söylemlerden oluşmuştu. Günümüz Türkiye’sinden geçmişe baktığımızda, O dönem inkılapların yerleşmesi ve benimsenmesi için bu yapılan uygulamalar belki kabul edilebilir. Ama Aktürk’ten sonra başa gelen zihniyet toplumda sadece dini değerlerine bağlı Cumhuriyetin asıl kurucusu insanları ötekileştirdi. Bu insanlara yıllarca baskı ve zulüm uyguladı. Kendini Cumhuriyetin ve ülkenin sahibi gören bu zevat için yaptıkları tüm işlere bir zırh lazımdı. Hem de kimsenin sorgulayamayacağı bir zırh, buda onların uydurduğu sözde Laiklik ve Atatürkçülük düşüncesi oldu. Yaptıkları her zulmün haksızlığın önüne bu ifadeleri koydular. Atatürk’ün yapmadıklarını ve ve asla yapmayacağı şeyleri Atatürkçülük adı altında yaparak toplumda, Atatürk’e gizli bir öfkenin oluşmasına sebep oldular. Hâlbuki Atatürk halkın İslamiyet’i daha iyi anlaması için, Diyanet işleri başkanlığını kurmuş 20 bin liralık bir bütçeyle dönemin en büyük âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuranı tefsir ettirmişti.( Atatürk’ün Kuranı Kerimi tefsir ettirmesi durumu Kazım Karabekir paşanın hatıralarında farklı anlatılmaktadır). Yıllardır Atatürk’e yapılan hakaret ve negatif söylemlerin (özellikle dini konularda) nedeni Atatürk değil onun ölümünden sonra yaklaşık 50 yıl ülke yönetiminde söz sahibi olan, kendini ve yaptıklarını Atatürkçülükle açıklayanlardır. Atatürk’ün Türkiye’si demokratik çağdaş medeni herkesin eşit olduğu bir Türki’yedir. Nihayet geçte olsa Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün gelişmesini ve ilerlemesini istediği doğrultuda büyüyor. Görünen o ki sözde Atatürkçülere rağmen de büyümeye devam edecek… Saygılarımla…
Bakmadan Geçme