Bakan Tunç: 'Yargıyla ilgili cümleler kurarken haddi aşmamak gerekir'
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bağımsız ve tarafsız yargının başlatmış olduğu soruşturmaları 'yargı tacizi' olarak nitelendirmenin şuursuzca bir hareket olduğunu belirterek, 'Özellikle yargıyla ilgili cümleler kurarken haddi aşmamak gerekir.' dedi.
Kahramanmaraş 15 Kasım-
Eskişehir programı kapsamında Valiliği ziyaret eden Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, gazetecilere değerlendirmelerde bulundu. Bakan Tunç, Türkiye'de hizmete giren 3'üncü Çocuk Adalet Merkezi'nin ve Eskişehir Hakimevi'nin açılışı için kente geldiğini söyledi. Bakan Tunç, bir basın mensubunun, Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) yönelik başsavcılıklar tarafından başlatılan inceleme ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Ekrem İmamoğlu'nun "Hukukun Üstünlüğü Endeksi" üzerinden Türk yargısıyla ilgili değerlendirmelerine ilişkin sorusunu yanıtladı.
Söz konusu büyükşehir belediye başkanlıklarının özellikle birtakım organizasyonlarıyla ilgili inceleme başlatıldığını, İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen müfettişlerin çalışmalarını sürdürdüğünü hatırlatan Bakan Tunç, şöyle konuştu: "Belediyelerin, kamu idarelerinin denetimi söz konusu burada. Özellikle hem Sayıştay denetimine tabidirler hem de İçişleri Bakanlığının müfettişlerinin denetimine tabidirler. Burada denetimden çekinmeye gerek yok. Eğer bir eksiğiniz bir kusurunuz varsa telaşlanırsınız ama bir eksiğiniz yoksa, müfettişin özellikle araştırmak istediği konularla ilgili olarak cevaplarınızı verirseniz zaten bir telaşınıza gerek yok. Yani burada bir suçluluk telaşında bulunmamak gerekir. Özellikle yargıyla ilgili cümleler kurarken de haddi aşmamak gerekir. Yani 'yargı tacizi' ne demek? Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devleti. Anayasa'mızın 138'inci maddesi; 'Yargı bağımsız ve tarafsızdır. Yargı hiç kimseden talimat almaz ve hiçbir talimatı da dikkate almaz.' Dolayısıyla bağımsız ve tarafsız yargının başlatmış olduğu soruşturmaları 'yargı tacizi' şeklinde değerlendirmek şuursuz bir harekettir. Özellikle belli sorumluluk makamında olan kişilerin, kamu yöneticilerinin, belediye başkanlarının yargıyla ilgili cümleleri sarf ederken çok dikkatli olması lazım. 25 bin hakim ve savcımız var. Yargının yapmış olduğu işlemler noktasında siz eğer 'yargı tacizi', 'burada haksızca üzerimize geliyorlar' şeklindeki cümleleri sarf ederseniz demek ki 'Gizlediğiniz bir şey mi var acaba?' der kamuoyu. Onun için tabii yani burada hukukun üstünlüğü endeksiyle ilgili olarak değerlendirme yapmak, Türkiye ile ilgili olarak böyle bir değerlendirme yapmak bir belediye başkanının haddi de değil hakkı da değil."
En fazla bağış yapanlar listede en yüksekte
Bakan Tunç, söz konusu endeksin ABD'de eski Barolar Birliği Başkanı tarafından kurulan Dünya Adalet Projesi Derneği tarafından hazırlandığını belirtti.
Bunların objektif kriterlere dayanmayan, hiçbir bilimsel temeli, Türkiye gerçekleriyle hiçbir alakası olmayan değerlendirmeler olduğuna dikkati çeken Tunç, "O endekse baktığımız zaman Türkiye'nin üzerinde gösterilen o ülkeler, demokrasi bile yok onlarda, serbest seçimler yok. Bu endeksli yapan Dünya Adalet Projesi Derneğinin gelirleri nereden diye bakıyoruz. İnternete girin, Dünya Adalet Projesi diye girdiğiniz zaman birinci bağışçı Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı. İkinci bağışçı, üçüncü bağışçı, en fazla bağış yapanlar listede en yüksekte." değerlendirmesini yaptı.
Bakan Tunç, masa başında hazırlanmış, bilimsel değeri olmayan, sırf Türkiye'yi karalamaya yönelik bu tür endeksleri öne alarak, adeta onların Türkiye'de sözcülüğünü yaparak Türk yargısını bağımsız olmamakla, ülkede hukuka güvenin olmadığı şeklinde suçlamanın Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne büyük bir haksızlık olduğunu vurguladı.
Bakan Tunç, şunları kaydetti: "Hele hele 'ihtilal dönemlerinde böyle bir yargı yoktu, yargı bu kadar o zamanki kadar dibe düşmemişti' gibi bir şey söylemek haddi tamamen aşmaktır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. 27 Mayıs yargısı, 28 Şubat yargısı, 12 Eylül yargısı... Yani o dönemlerle kıyaslıyor ve 'o kadar dibe düşmemişti' diyor. Bu, Yassıada yargısını özlemektir. Yargı kimsenin arka bahçesi değildir. 15 Temmuz'da bu ülkenin yargı teşkilatı milletiyle beraber bir kahramanlık gösterdi. Aradaki fark budur. Milletin yargısıdır, kimsenin arka bahçesi değildir. Türkiye'de yargının, hukuka güvenin şimdi buradan isimlerini saymıyorum o ülkelerin, o listeye bakın, internette bulursunuz. O ülkelerin nasıl altında olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne inanmamaktır, Türk milletine hakarettir, 25 bin hakim ve savcımıza hakarettir. Biz buna müsaade edemeyiz. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi; İsrail, Türkiye'den öndeymiş basın özgürlüğünde. Ya insaf, 7 Ekim'den bu yana 170 gazeteciyi öldüren İsrail değil mi? Nasıl Türkiye'nin üzerinde gösterebilirsiniz basın özgürlüğünde? Böyle saçma sapan endekslerle ülkemizi karalatmayız. Karalamak isteyenlerle de bu millet her zaman hesaplaşır."
9. Yargı Paketi ile getirilen düzenlemeler
TBMM Genel Kurulu'nda 9. Yargı Paketi ile noterlik ve bazı yargı işlemleriyle ilgili düzenlemelerin yer aldığı teklifin kabulüne ilişkin soru üzerine Tunç, bu çalışmalarda emeği geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu üyelerine ve milletvekillerine teşekkür etti.
Söz konusu düzenlemelerin önemli olduğunu dile getiren Tunç, şu bilgileri verdi: "Özellikle yargı hizmetlerinin etkinliğinin artırılması ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin etkinliğinin artırılması, arabuluculuğun daha işlevsel hale getirilmesi, 20 yıl tecrübeye sahip hukukçuların arabulucu olma imkanı, tarafların arabuluculuğa teşvikini sağlayan bazı düzenlemelerin yapılmış olması... Arabuluculuk Kanunu'muzda bazı boşluklar vardı. Taşınmaz devrine ilişkin anlaşmaların tapuya şerhiyle ilgili problemler, tüm bunlar 9. Yargı Paketi'nde çözümlenmiş oldu. İstinaf ve temiz kanun yollarındaki süreçlerin sadeleştirilmesine yönelik, orada bazı dosyaların beklemesini önlemeye yönelik birtakım düzenlemeler oldu. Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı uygulamasına başlamıştık. Orada da yine bazı derslerin ilave edilmesi zorunluluğu vardı. Bunlar hepsi düzenlendi."
Hakaret suçlarıyla ilgili düzenlemede caydırıcılık vurgusu
Bakan Tunç, sosyal medya, yazılı ya da görsel mecralarda hakaret suçlarının çok yaygınlaştığını anımsattı. Bu suçların adliyeye intikal etmesi, uzlaştırma kapsamında olması nedeniyle yoğunluk yaşandığını anlatan Tunç, "Bunu önleyecek çok önemli bir düzenlemeyi de Meclis'imiz hayata geçirmiş oldu. Özellikle hakaret suçlarının uzlaştırma kapsamından alınıp ön ödemeye tabi tutulmasıyla beraber bu suçlarda önemli ölçüde azalma olacağını düşünüyoruz. Burada bir caydırıcılığın olacağını düşünüyoruz. Bu kapsamda bilim adamlarıyla, hukukçu akademisyenlerle yaptığımız görüşmeler ve uygulayıcılardan aldığımız bilgiler doğrultusunda böyle bir düzenlemeyi hayata geçirdik." ifadelerini kullandı.
Çocuk Koruma Kanunuyla ilgili de 9. Yargı Paketi'nde önemli bir düzenlemeyi hayata geçirdiklerine değinen Bakan Yılmaz Tunç, "Özellikle çocuklarla ilgili tedbirlerin uygulanmasında görev alacak personellerle ilgili düzenlemeler var. Burada sadece Adalet Bakanlığının Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüklerindeki personel değil aynı zamanda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığındaki uzman personellerin, sosyolog, psikolog, pedagog gibi yine Milli Eğitim Bakanlığımızda görev yapan rehberlik öğretmenleri gibi bunların da çocuklara yönelik uygulanacak olan tedbirlerde ve çocuk teslimi gibi çocukların kişisel ilişki kurulması, velayetleriyle ilgili çocukların bir meta gibi anneden ya da babadan alınmasıyla ilgili görüntüleri sona erdirdik. Şimdi bu çalışmalarda görev alacak personellerin nitelikleri ve özlük haklarıyla ilgili de önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiş oldu." değerlendirmesini yaptı.
Boşanma davalarında özellikle tabii aile hukukuyla ilgili sorunları ortadan kaldıracak, gerek boşanma, gerek diğer boşanmanın maddi sonuçlarıyla ilgili ayrıntılı çalışmalarının olduğunu vurgulayan Bakan Yılmaz Tunç, şöyle devam etti: "Bu son yasalaşan kanunda özellikle hem Anayasa Mahkememizin iptali doğrultusunda bir hüküm getirdik. Orada da reddedilen bir boşanma davasından sonra 3 yıl bekleme süresinin çok uzun olduğunu, tarafların sonraki hayatlarını kurma noktasında çok sıkıntıya girdiklerini görüyoruz. Bu 3 yıllık süreyi 1 yıla indirerek oradaki süreyi de kısaltmış olduk ve tarafların burada özellikle kadınların mağduriyetinin önlenmesi noktasında önemli bir düzenleme. Savunma hakkıyla ilgili yine düzenlemeler var. Dava sırasında suç niteliği değişmişse kişiye ek savunma hakkı verilebilmesi gerekiyordu. Buna ilişkin düzenlemeler... Yine istinaf mahkemelerinde başsavcı vekili görevlendirmesi, buna ilişkin sorunları ortadan kaldırdık."
Hükümlülerin cezaevlerinde eğitim almalarını önemsiyoruz
Bakan Tunç, suçluların ıslahının önemli olduğuna işaret ederek, ceza adaletinin en önemli amacının, infaz sonrası suçluların bir daha suç işlememesini sağlamak olduğunu belirtti.
Suçu ve suçluyu önlemek, toplumu suçtan korumak için ne gerekiyorsa yapmanın gayreti içinde olduklarını bildiren Tunç, "Bu kapsamda da özellikle suçluların, hükümlülerin cezaevlerinde eğitim almalarını önemsiyoruz. Onların meslek sahibi olmalarını önemsiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığımızla protokollerimiz var. Çok programlı liseler, eğitim merkezleri, mesleki eğitim merkezleri açıyoruz ve hem örgün eğitim, hem uzaktan eğitiminden yararlanabilmeleri noktasındaki imkanları da artırdık. Bu konuda bazı yasal düzenleme ihtiyaçları vardı. Bunları da yerine getirmiş olduk." ifadelerini kullandı.
Trafik suçlarıyla ilgili yapılması planlanan düzenlemeler
Ceza Muhakemesi Kanunu'nda tutuklama sebepleriyle ilgili bazı sorunların bulunduğunu, 2 yılın altındaki suçlar bakımından bu yasada tutuklama yasağının söz konusu olduğunu anlatan Tunç, şunları kaydetti: "Vücut bütünlüğüne müdahale şeklindeki suçlar bakımından tutuklama yasağı söz konusu değil ama burada tabii uygulamadaki sorunları ortadan kaldırmaya yönelik 2 yılın altındaki suçlar bakımından tutuklama yasağı olsun ancak burada özellikle kamu düzenini bozmaya yönelik, suçun işleniş şekline yönelik ve kişinin suç işleme eğilimine yönelik değerlendirmeyi hakimlerimiz yapabilsin. Bu konudaki bir düzenlemeyi de inşallah hayata geçirmiş olacağız. Denetimli serbestlikle ilgili tartışılan konular var. Denetimli serbestlik uygulaması bütün suçlar bakımından, bütün cezalar bakımından diyelim 2 yılın altındaki suçlar bakımından uygulandığında bir cezasızlık algısına yol açıyor. Yani her ceza bakımından ister ağırlaştırılmış müebbet hapis alsın, ister 20 yıl alsın, ister 2 yıl alsın, 1 yıllık denetimli serbestlik uygulanıyor. Dolayısıyla 2 yıl ceza alan bir kişinin 1/2 koşullu salıverme süresi 1 yıla düşüyor. 1 yıl da denetimli serbestlik, hiç cezaevinde kalmamış oluyor. Buna ilişkin özellikle 2 yılın altındaki suçlar bakımından bu suçluların, bu hükümlülerin denetimli serbestlikten yararlanabilmesi için belli bir süre cezaevinde kalması caydırıcılık açısından önemli olacaktır. Bunun süresini elbette ki kanun taslağıyla ilgili teknik çalışmaları yapıyoruz, takdir Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir. Kanun yapma yetkisi milletvekillerimizde. Biz onların takdirlerini arz edeceğiz. Onların vereceği karar doğrultusunda yargı teşkilatımız uygulamasını gerçekleştirecek.” şeklinde konuştu.