Ah çocukluğum, çocukluğumuz, ne güzel zamanlardı! Bu serzenişin kaç tane sahibi var diye sormak çok akıllıca olmasa gerek. “Ben, ben, ben!” diye parmaklar görür gibiyim bütün yeryüzünde. Öyle anlaşılıyor ki çocukluğun dili yeryüzünde tekdir. Büyüdükçe farklılaşıyor her şey. Diller, renkler, dinler ve insan… Çocuk masumdur, temizdir. Dünyası da öyle. Her türlü zamansız gibi görünen taleplerine karşılık rıza üzeredir. Yetinmeyi – kavram olarak bilmese de- bilir. Çocuk, yetişkinlerin hep sözünü edip bir türlü başaramadığı “anı yaşamak” kavramının hakkını verir. Ne düne takılı kalıp geçmişinde yaşar ne de yarının kaygılarını şimdiye taşır. Oyunuyla, dondurmasından aldığı lezzetiyle, bir oyuncağa sevinciyle ânı yaşamayı bilir. Biz yetişkinler onun an içindeki haline bakıp kendimize bir pay çıkaramadan “çocukluk işte” diyerek biraz küçümseme biraz da derin imrenme haliyle geçiştiririz. İnsan, tanıma ve bilme konusunda her halde en iyi kendisini bilir. İkinci şahısları tanımakta söylenmiş her söz bir yerden sonra sadece iddia olarak kalmaya mahkûmdur. Kısacası ben kendimden biliyorum. Peki, neden çocukluğumu özleyip, onlar gibi ânı yaşama becerisi gösteremiyorum. Baştan söyleyeyim: “Nankörüm ben!” Çocuklar içinde bulundukları zamanda ve o an için ellerinin altında ne varsa onlarla mutlu olmayı becerebiliyorlar. Hiç hesap etmediğimiz bir eşyayı hiç düşünemeyeceğimiz bir biçimde anlamlandırarak kendilerine bir oyun çıkarabiliyorlar. Bunda büyük pay, çocuk zihninin uçsuz bucaksız hayal genişliğinin yanı sıra, geçmişe takılı yaşamaktan ve geleceğin kaygısından azade olmalarındadır. Çocuk, bunu doğal olarak başarabilmektedir. Ama daha önemli bir şey var ki, o da nankörlük bilmemeleridir. Bana kalırsa işin sırrı buradadır. Yetişkin dünyası “hep daha fazlası” üzerine kurulu oldukça, peşinden koştuklarını elde eder etmez kendisini şikâyet eder buluyor. Umduğu mutluluk ve doyum hissi bir türlü hayal ettiği seviyeye ulaşamıyor. Hiçbir imkân ve kazanç hayal kırıklığını bitiremiyor. Ne mal, ne servet ne statü ne de makam… Düşünüyorum da, aslında çocukluğumuzu özlemin altında rıza üzere, nankörlük bilmediğimiz anların hazzı, doyumu ve rahatlığı olmasın! Ne kadar çocuk kalabilirsek o kadar iyidir. Değil mi? Muhabbetle...
Kahramanmaraş’ta itfaiye ekiplerinin desteği soğuk havada yürekleri ısıttı
Başkan Abdullah Kalın, “Mücadelemiz artık zul oldu”
Onikişubat Belediyesi, karla kesintisiz mücadele ediyor
AKEDAŞ’tan olumsuz hava koşullarıyla ilgili açıklama
Kahramanmaraş’ta fırtına sonrası hasar tespiti
Kahramanmaraş Kitap Fuarı’na 1 gün ara verildi