- Haberler
- Kahramanmaraş
- Dr. Murat Aras'tan 'yerli ve milli ilaç sanayi' vurgusu!
Dr. Murat Aras'tan 'yerli ve milli ilaç sanayi' vurgusu!
Kahramanmaraş Eczacı Odası Başkanı Dr. Bahtiyar Murat Aras, düzenlediği basın toplantısında 2019 yılını, eczacıların sorunları ve çözüm önerileri hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
Yerli ve milli ilaç sanayine her fırsatta vurgu yapan Başkan Aras, Doğu Türkistan’da yaşanan zulme dikkat çekerek, Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin SGK ilaç sistemine entegrasyonu sağlanarak daha kontrollü ve sağlıklı bir ilaç tedarik sistemine kavuşmasını bu protokol döneminde sağlamaya çalışacaklarını ifade etti.
Kahramanmaraş Eczacı Odası Başkanı Dr. Bahtiyar Murat Aras’ın basın açıklaması:
“Kahramanmaraş Eczacı Odası olarak devletimizin ve milletimizin her zaman yanındayız”
2019 yılında dünyamız yine birçok acı ve gözyaşına sahne olmuş binlerce insan hiç sebepsiz yere katledilmiş, binlercesi evlerinden barklarından edilmiştir. Emperyal güçlerin dünyayı kan gölüne çevirme oyunu hız kesmeden devam etmiştir. Türk Milleti’ni suçlamak adına yüzyıl öncesinin çok ağır savaş şartlarında meydana gelen bazı olayları sırayla meclislerinden ve senatolarından geçirerek devletimizi suçlamaya çalışanlar, tarihçilerin konuyu tartışmasına ve bilimsel belgelerin en önemlisi olan devlet arşivlerinin incelenmesine maalesef karşı çıkmaktadırlar. Hedef Türk Milleti olunca yüzyıl öncesinin olayları sürekli gündemde yer bulurken günümüzde Müslüman Uygur Türklerine Doğu Türkistan’da yapılan zulüm ve baskılar nedense gündeme gelmemektedir. Türk Milleti açısından en önemli bölgelerin başında gelen Kaşgarlı Mahmud’un vatanı Doğu Türkistan’da bu zulüm biran önce son bulmalıdır. Devletimiz bu konuda yapılması gereken ne varsa süratle yapmalıdır. Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde bir Müslüman veya Türk acı çekerken bizim rahat uyumamız mümkün değildir. Ama Türk Milleti’nin haksızlıklara karşı sesi yükseldikçe bu saldırılar daha da artmaktadır. Bölgemizi “Arap baharı” oyunuyla istikrarsızlaştırma faaliyeti hız kesmeden devam etmekte, bu oyunu bozabilecek tek ülke olan Türkiye hedef seçilmektedir. Barış Pınarı harekâtıyla Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru oluşturma çabalarını parçalayıp atan Türkiye Cumhuriyeti Devleti şimdi de Doğu Akdeniz’de ülkemizi ablukaya alma çabalarına karşı mücadele etmektedir. Bu zorlu süreçte 14.Bölge Kahramanmaraş Eczacı Odası olarak devletimizin ve milletimizin her zaman yanında olduğumuzu tekrar hatırlatmak isteriz. İnsan hayatını korumak adına yemin eden eczacılar insan hayatını ve sağlığını, vatanımızı ve milletimizi hedef alan her türlü saldırıya karşı devletiyle omuz omuza mücadele etmeye devam edecektir.
“Böyle bir camianın mensubu olmakla gurur duyuyorum”
2019 yılını ilaç ve eczacılık alanında değerlendirmek adına bir araya gelmiş bulunuyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında halkımıza yirmi dört saat aralıksız hizmet veren yardımsever, şefkatli, güler yüzlü ve iyi eğitilmiş bir sağlık ordusu olan eczacılar, bu hizmeti severek ve isteyerek yapmaktadırlar. Böyle bir camianın mensubu olmakla gurur duyduğumuzu belirtmek isterim.
Dünyanın varoluşundan bu yana her şey insan için yapılmış, insan sağlığı ve yaşamı her zaman en büyük değere sahip olmuştur. Yapılan tüm çalışmalar bilimsel araştırmalar insanların hayatını kolaylaştırmak, hayat kalitesini yükseltmek için yapılmaktadır. Bu yüzden bilhassa sağlık alanında hizmet verecek insanların alacakları eğitimler ve bilimsel seviyeleri insan sağlını birinci dereceden etkileyen faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıp ve eczacılık alanında eğitim alacak öğrencilerin başarı düzeyleri, öğrenme kapasiteleri, muhakeme yetenekleri, araştırma ve bilime değer vermeleri son derece önem teşkil etmektedir.
“40 küsur fakültemizdeki eğitim düzeyi maalesef insan sağlığını direkt etkileyen bir meslek açısından yeterli bulunmamıştır”
Bugün ilaç ve eczacılık alanının problemler sıralamasının ilk başında bir biri ardına açılan eczacılık fakülteleri bulunmaktadır. 20 yıl önceye kadar toplam fakülte sayısı 7 iken bugün bu sayı 51’e ulaşmıştır. Elbette fakülte sayılarının artması hepimize sevindirici gelebilir ancak dekanlar konseyi tarafından yapılan incelemede bu okulların sadece 10 tanesi akredite olabilmiş yani verdiği eğitim bilimsel olarak yeterli bulunmuştur. Geriye kalan 40 küsur fakültemizdeki eğitim düzeyi maalesef insan sağlığını direkt etkileyen bir meslek açısından yeterli bulunmamıştır. Bu okulların birçoğunda fiziki şartlar iyi değildir. Bir çoğunda neredeyse laboratuvar dahi yoktur. Öğretim elemanları öylesine yetersizdir ki, bazı okullarda eczacı öğretim üyesi bile yok denecek kadar azdır. Eczacılık eğitimi eczacı olmayanlar tarafından verilmektedir. İlacın nasıl hazırlandığını dahi görmeden mezun olan meslektaşlarımız bulunmaktadır. Bu artan fakülte sayılarına bağlı olarak bu okulları tercih eden öğrenci profili de değişmiş, öğrenme kapasitesi başta olmak üzere, bilimsel düzeyi çok düşük seviyedeki öğrenciler eczacılık fakültesine girebilme hakkı kazanmıştır. İlk onbindeki öğrencilerin tercih ettiği okullara artık ilk yüzbin seviyesindeki öğrenciler girebilmektedir. Daha da vahimi, yurt dışında bilhassa Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya, Azerbaycan gibi komşu ülkelerde çok az bir bedelle öğrenci alan özel üniversitelerden mezun olan öğrenciler, ciddi bir elemeden geçirilmeden, yetersiz bir denklik sınavından sonra Türkiye’de eczacılık yapabilme hakkına kavuşmuşlardır. İnsan sağlığını son derece yakından ilgilendiren bir mesleğin bilimsel ve akademik düzeyinin bu kadar düşürülmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Bu yüzden akredite olamamış tüm fakültelerin bu eksiklerini tamamlayana kadar öğrenci almaması ve ÖSYM sıralamasında en aşağı ilk ellibine girebilmiş olan öğrencilerin tercih yapabilmesi acilen hayata geçirilmelidir aksi takdirde bu yeni oluşan koşullardan gerçek bir eczacının yetişmesi ve halkımızı doğru bilgilendirme ve sağlık danışmanlığı yapması beklenemez. Ayrıca TİTCK tarafından uygulanan Eczacı Yerleştirme Sistemi verilerine göre eczane açılabilecek yer sayısı toplam 1843’tür. Ancak yeni fakültelerin açılmasına paralel olarak toplam öğrenci sayısı 2800’den 8900’e çıkmıştır. Bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda maksimum iki yıl sonra yeni mezunlar eczane açamamaya başlayacaktır.
“Türkiye sağlık sektörü dört kat büyümüştür”
2003 Sağlıkta Dönüşüm Programının uygulanmaya başlamasından bu yana Türkiye sağlık sektörü dört kat büyümüştür. Bu büyüme ile birlikte, bilhassa özel sağlık sektörü hızla gelişmiştir. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet düzeyi de artmaktadır, bu da hizmetlerin daha ulaşılabilir hale geldiğinin temel bir göstergesidir. Sağlıkta Dönüşüm Programı başlatıldıktan sonra hastanelere başvuru sayısında da çok hızlı artışlar yaşanmıştır. 2002’da 125 milyon olan hekime başvuru sayısı 2016’da 685 milyona, 2017’de ise 718 milyon seviyelerine ulaşmıştır. 2017 yılında hekime müracaatın 33’ü birinci basamak sağlık hizmeti veren kurumlara yapılırken, yüzde 67’si ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına yapılmıştır. Kişi başı hekime müracaat sayısı 8,9 olmuştur. Ancak 35 OECD ülkesi ortalamasında bin kişi başına düşen hekim sayısı 3,5 iken, Türkiye’de bu rakam 1,9’dur ve uzman hekim-hekim dağılımı birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmede sıkıntı yaratmaktadır. Nitekim, birinci basamakta kişi başına hekime müracaat sayısı 2.9 iken, ikinci ve üçüncü basamak toplamı 6’dır. Hekime müracaat sayısı artmasına rağmen, kamu cari sağlık harcamalarının GSYİH içindeki payı, bu artışla paralellik göstermemektedir. 2017 yılında toplam sağlık harcamasının GSYH’ye oranı 4,5, genel devlet sağlık harcamasının GSYH’ye oranı ise, 3,5 olarak gerçekleşmiştir. OECD ortalaması ise, aynı dönem için 8,8 dir.
Türkiye’de sağlık sistemi primli sisteme dayanmakta ve GSS primleri, GSS harcamalarının tamamını karşılamaktadır. Buna ek olarak, özellikle ilaç harcamaları 2005 yılında toplam tedavi harcamaları içinde 50 iken, 2015’te 30 bandına oturmuştur. Bu harcamaların azalmasında ilaç fiyatlarının baskılanması ile birlikte, cepten ödemelerin artması da etkili olmuştur. Sonuç olarak vatandaşın cebinden sağlığa ayırdığı para da yıllar içerisinde artmış, 2009 yılında 8,1 Milyar TL iken 2014 yılında 15 Milyar TL’ye ulaşmıştır. 2017 yılı rakamı ise tüm sağlık harcamalarının yüzde 17.1’idir.
“Türkiye’de ilaç sektörü”
Türkiye’de ilaç sektörüne baktığımızda; yerli-ithal ilaç oranı dengesi açısından şu değerlendirmeleri yapmak mümkündür: Kutu bazında ithal ilaç kullanımı 2006 yılından bu yana yüzde 11 oranında artmış, yüzde 15,8’den yüzde 26,8’e ulaşmıştır. 2016 yılı itibariyle piyasada satılan her dört ilaçtan bir tanesi ithal ilaçtır. Ancak bu ilaçlar genellikle pahalı ilaçlar olduğu için TL bazında piyasanın yüzde 58’ini oluşturmaktadır. Ülkemiz, 2016 yılı ilaç sektörü büyüklüğü bakımından dünyada 16’ıncı, Avrupa’da 6’ıncı sırada yer almakla birlikte, yaptığı Ar-Ge ve üretim yatırımları açısından oldukça yetersiz kalmakta ve katma değeri yüksek ürünler üretememektedir. Mevcut Ar-Ge faaliyetleri yeni bir molekül geliştirilmesinden ziyade, mevcut bir molekülün kopyalanması üzerine yoğunlaşmaktadır.
2018 yılında geri ödeme kapsamında olan ilaçların satış değerlerinin payı da yüzde 91,4'e ulaşmıştır. Sonuç olarak, Türkiye halen kişi başına ilaç harcaması bakımından 35 OECD ülkesi arasında son sıradadır. Haziran 2019 OECD Sağlık İstatistiklerine göre Türkiye’de kişi başına ilaç harcaması 85 Dolar civarında iken, OECD ortalaması 553 Dolardır.
“En önemli sorunlardan bir diğeri de milli bir ilaç sanayi oluşmamasıdır”
İlaç ve eczacılık alanında en önemli sorunlardan bir diğeri de milli bir ilaç sanayi oluşmamasıdır. Bilhassa son yıllarda kış aylarında yaşadığımız bazı ilaçların piyasada bulunmaması bunun en büyük göstergesidir. Geçmiş uzun yıllar boyunca ilaç pazarı üzerinden milyarlarca dolar para kazanan dünya ilaç kartelleri, Türkiye’deki pazarda bu eski karlılığı bulamadıkları için birçok ilacı üretmek istememekte yada yetersiz düzeyde üretmektedirler. Ayrıca TİTCK’nın ilaç fiyat ayarlamasını çok önceden her yılın şubat ayı sonuna kadar yapacağını ilan etmesi de zam beklentisinde olan bu firmaların kış aylarında zamsız fiyattan piyasa ilaç vermesini engellemektedir. Bu yüzden bu dışa bağımlılıktan bir an önce kurtulmalı ve artma eğiliminde olan ilaç yoklarına biran önce bir çözüm bulunmalıdır. Ayrıca piyasa da zam beklentisi oluşturmamak adına yıl içinde ne zaman fiyat ayarlaması yapacağını TİTCK kesinlikle bildirmemesi gerekmektedir.
“Bazı ciddi problemle de yüz yüze kaldığımız bir gerçek”
İlaçta milli sanayileşme derken bazı ciddi problemle de yüz yüze kaldığımız bir gerçektir. Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) çerçevesinde ilaçta yerelleşme stratejisinin bir ayağı olarak 2015 yılında Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Türk Kızılay’ı arasında ülkemizin kan ve kan ürünleri konusunda kendine yetebilmesini sağlayacak “Plazma Ürünleri Elde Edilmesi Projesi Protokolü” imzalanmış ve en çok ihtiyaç duyulan, yüksek maliyetli 4 ana plazma ürününün (Faktör VIII, Faktör IX, İmmunoglobulin ve Albümin) Türkiye’de üretilmesi öngörülmüştür. Konunun hastanelere, ilaç sektörüne ve eczacı kamuoyuna yansıması ise, SGK tarafından gönderilen yazıyla ayaktan, yatarak ya da günübirlik fark etmeksizin, plazma ürünlerinin hastanelere teslimatı gerçekleştirilecek ürünler ile sağlanması talimatının verilmesiyle olmuştur. Türk Eczacıları Birliği, yıllardır ulusal bir ilaç politikası geliştirilmesini, bu doğrultuda ilaçta dışa bağımlılığın azaltılmasını, yerli ilaç sanayiinin teşvik edilmesini ve yerli ilaç üretimini savunagelmiştir. Ancak bu son gelişme, hasta, kamu ve eczacı yararı açısından büyük bir handikap oluşturmaktadır: Her şeyden önce, bu uygulama, ilaç suiistimali önlemek ve hasta sağlığını korumak için geliştirilen bir sistem olarak reçetelerin eşit ve sıralı dağıtımı sistemini bozacak bir uygulamadır. Kan ürünlerinin TEB ve eczacı odaları gözetiminde eşit ve sıralı dağıtımı, 19 yıl önce kan ürünlerinde yaşanan suiistimalleri önlemek amacıyla geliştirilmiş bir uygulamadır. O dönem Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, Türk Eczacıları Birliği'nin de katılımıyla, "Kan Ürünleri Sorunları" ile ilgili bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyonun önerileri doğrultusunda 20 Ekim 2000’de Yüksek Sağlık Şurasında alınan kararla TEB aracılığıyla tüm eczaneler arasında kurulan sıralı ve eşit dağıtım sistemi ile temini ve hastalara ulaştırılması uygulaması hayata geçirilmiştir. Daha bir yıl dolmadan 650.000 olan kan ürünü sarfiyatı 250.000 kutuya düşmüş böylelikle kamu zararı engellenmiş, ilaç suiistimalleri en aza indirilmiş ve hasta sağlığı güvence altına alınmıştır. Ayrıca hasta sağlığı açısından son derece hayati olan bu ilaçların, ayaktan tedavi ihtiyaçlarını da karşılayacak şekilde tek elden temini ve dağıtımında güçlük, temin ve dağıtım sırasında oluşabilecek ilaç güvenlik riskleri, İyi Dağıtım Uygulamaları (GDP) açısından belirsizlikler, ön talep uygulamalı sistemde acil hallerde söz konusu ilaçların yetersiz ya da geç temini durumunda oluşacak yaşamsal riskler söz konusudur.
İlgili kan ürünleri pazarı toplam 29,2 Milyar TL’ye ulaşan toplam ilaç pazarının 3,84’ünü oluşturmaktadır. 1, 2 Milyar TL’lik bir pazarın alım garantisi (ön-alım hakkı) ile tek bir firmaya verilmesinin bu alanda bir tekelleşme yaratıp yaratmayacağı göz önünde tutulması gereken bir diğer husustur. Kan ürünü ve diğer ilaç gruplarında yerelleşme adı altında tekelleşmeye izin verecek bu tür uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir.
“İkinci ve yardımcı eczacının görev tanımları ve çalışma koşulları yasa ve yönetmenlikle belirlenmelidir”
Eczacıların serbest eczacılığa başlamadan önce bu alanla ilgili bilgi ve deneyim kazanmasını sağlaması için 2012 yılında Meclis’te grubu bulunan tüm siyasi partilerin desteği ile yardımcı ve ikinci eczacılık hayatımıza girmiş, 2018 yılından itibaren de pratikte uygulanmaya başlamıştır. Ancak bu uygulama net olarak tanımlanmadığı için hem yardımcı eczacı olarak çalışacak hem de yardımcı eczacı çalıştıracak taraflar açısından ciddi sorunlar doğurmuştur. Bu sorunların giderilmesi için önümüzdeki dönemde;
- İkinci ve yardımcı eczacının görev tanımları ve çalışma koşulları yasa ve yönetmenlikle belirlenmelidir.
- Özellikle kamu hizmeti verecek olan işgücünün eğitiminin maliyetinden eczacılar sorumlu kılınmış olmaktadır. Uygulamadan sorumlu olan herkes, konuyu eczacının ve eczacı meslek örgütünün çözmesini beklemektedir. Doğru olan eczacıların kamu kaynakları, kredi ve teşviklerle desteklenmesidir. Eczacı örgütü de yardımcı ve ikinci eczacı çalıştıran kişilerle dayanışma kanallarını sürekli açık tutmalıdır.
“Suriyeli mültecilerin SGK ilaç sistemine entegrasyonu sağlanmalı”
Bölgemiz açısından son derece önemli bir yer tutan Suriye mülteci reçetelerinin karşılanması önemli bir hizmet olmakla birlikte, gördüğümüz ve tespit ettiğimiz birçok aksaklık da bulunmaktadır. Bu tespitlerimizin tamamını ilgililere aktararak ilaç israfının önüne geçilmesi anlamında elimizden geleni yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Suriyeli mültecilerin SGK ilaç sistemine entegrasyonu sağlanarak daha kontrollü ve sağlıklı bir ilaç tedarik sistemine kavuşmasını bu protokol döneminde sağlamaya çalışacağız.
“427 Meslektaşımızla sürekli iletişim halindeyiz”
Değerli basın mensupları, Kahramanmaraş Eczacı Odası olarak 2015’de meslektaşlarımızın güveniyle göreve geldiğimizden bu yana Türkiye ilaç ve eczacılık alanında aktif bir rol oynamayı hedef olarak belirledik. Son iki dönemdir Türk Eczacılar Birliği merkez heyetinde bir arkadaşımız görev almaktadır. Bu ilimiz açısından son elli yıldır ilk defa gerçekleşmiştir. Ayrıca eczanelerden devletimizin ilaç alım koşullarının belirlendiği SGK protokol komisyonunda son iki dönemdir görev almaya devam etmekteyiz. Yurt içi ve dışı birçok bilimsel kongreye katılarak gelişmeleri yakından takip etmekte, akılcı ilaç kullanımıyla ilgili okullarda verdiğimiz eğitimlerle ilaç okuryazarlığını artırmaya çalışmaktayız. İlimizdeki 427 Meslektaşımızla sürekli iletişim halinde olup onların her türlü sorunlarında yanlarında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Kahramanmaraş’ın bir sivil toplum örgütü olarak ilimizi ilgilendiren tüm faaliyetlerde bulunup katkı sağlamaya çalışmaktayız. Bunu önümüzdeki yıllarda da artırarak sürdürmeyi hedefliyoruz.
“Canım Türkiye’m”
Yarınla beraber başlayacak olan 2020 yılı şehrimiz açısından çok farklı bir öneme sahip bulunmaktadır. Milli mücadelenin ilk zaferi 12 Şubat Kurtuluş Bayramımızın 100. Yılını çoşkuyla kutlayacağımız yeni yılın, başta ilimize, ülkemize ve tüm Türk Dünyasına sağlık, mutluluk, huzur ve başarı getirmesini diliyorum. Haksızlıkların son bulacağı, mazlumların güleceği, açların doyacağı, zalimlerin hüsrana uğrayıp, Türk Milletinin şahlanacağı bir yıl olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Mutlu Yıllar CANIM TÜRKİYEM!” ifadelerine yer verdi.