İran Gezimize Kaldığımız Yerden Devam Ediyoruz!
Tebriz’i görmüş olmanın verdiği memnuniyetten sonra rotamızı, adı kulağımıza sıkça çalınan, politik kavgaların, çekişmelerin ve haberlerin merkezindeki Başkent Tahran’a çeviriyoruz. Tebriz’le Tahran arası yaklaşık 630 km fakat yol güzel ve şehir içi trafiğindeki karmaşa şehirlerarası yollarda pek olmuyor. Gerçi otoban kullandık ama otobanları bizim herhangi bir şehirlerarası yoldan daha iyi olduğu pek söylenemez. Otobanda sık sık bulunan gişelere ödeme yapıyorsunuz fakat her şey gibi o da çok ucuz ve hatta kimi gişede bir önceki ödeme noktasının fişini gösterip geçebiliyorsunuz, sistemlerini öğrenemedik daha doğrusu bir sistemleri olup olmadığını bilemiyoruz. Yol boyu dinlenme tesisleri mevcut ve gece yolculuğu yaptığımız için hemen hemen her tesiste insanların kamp çadırında, araçta veya bildiğiniz açık havada bir örtüye sarılıp rahatça uyuyabildiklerini gördük. Bundan İran’ın asayiş açısından gayet güvenli olduğunu düşünebiliriz. Tahran’a yaklaşırken içine gireceğimiz tarifi imkânsız trafiği hesap etmemiştik. Daha önce Tahran’ın trafiği hakkında uyarılmıştık fakat duymakla yaşamak arasında dünya kadar fark varmış. Güneşin ilk ışıkları şehrin puslu siluetini aydınlatırken bir anda kendimizi içinden çıkılamaz bir trafikte bulduk. Sadece gidiş yönünde saydığım, yan yana, abartısız, yedi hatta bazen sekiz aracın seyir ettiği; hangi aracın nereden, ne zaman, hangi yöne manevra yapacağını tahmin edemeyeceğiniz bir araç selinin içinde bulduk kendimizi. Neyse ki şehrin kalbine giden bu sel, bizim gideceğimiz yola da rehberlik yapmış oldu, zira bu korkunç trafik şehrin kalbine akmakta. Bu trafik keşmekeşi içinde “Azadi Meydanı” tabelalarını takip ederek şehrin merkezine vardık. Aracımızı park edip şehir merkezinde gayet temiz, insanların sabah sporu yapabildiği parkların olduğu, devlet daireleri ile çevrili bir bölgeden Azadi Meydanı’na doğru yürüdük. Bu meydanı çok geniş devasa bir kavşak olarak düşünün. Şehrin merkezindeki bu kavşağın ortasında Şah Rıza Pehlevi tarafından 1971’de yaptırılan Azadi Kulesi var. Şehrin simgesi olan kule günümüzde müze olarak kullanılıyor. Meydanda hoşça zaman geçirip geniş, yeşil parklarda dinlenebilirsiniz. Biz de buradan kahvaltı yapmak üzere bir taksiye binerek ayrıldık. Taksicinin bizi getirdiği yer Tahran Kapalı Çarşısı’nın ve Gülistan Sarayı’nın olduğu bölgeydi. Esnafın miskin miskin hareketlerle açmakta olduğu mekânlardan kendimize kahvaltı için bir yer seçtik. İran halkının kahvaltı kültürünü öğrenmek ve ne yiyeceğimize karar vermek için mekân sahibine menü sorduğumuzda çok fazla seçeneğimizin olmadığını gördük: karaşimşek diye tabir ettiğimiz mercimek çorbası -gözlemlediğim kadarıyla en çok rağbet edilen oydu- yağda salça ile kızartılan ve görüntüsü ile menemeni çağrıştıran yumurta ve de peynir. Kahvaltımız için çayla beraber yumurta ve peynir sipariş ettik. Küçük sehpa soframıza gelen taze peynirin inanılmaz güzel bir tadı olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bu arada Tahran’ın nüfus yoğunluğunun Fars olduğunu düşünerek mekândakiler ile İngilizce konuşmaya çalışıyoruz fakat İngilizce bilmiyorlar. Hatta dahası kahvaltı ettiğimiz mekânın bir Azeri’ye ait olduğunu anlıyoruz. Dil sorununu bir nebze ortadan kaldırınca muhabbete koyulduk. Ardı ardına sorular geliyor. Tabi genelde televizyon ve politikayla ilgili oluyor muhabbetler. Türk televizyonlarını yakından takip ettiklerini ifade ettiler. Bu ve benzeri muhabbetler sayesinde İbrahim Tatlıses’in İran’da ne kadar popüler olduğunu da öğrenmiş olduk. Türk olduğumuzu öğrendiklerinden olsa gerek mekânda sürekli Türkçe müzikler çaldılar. Kahvaltı yaptıktan sonra hemen yanı başımızda bulunan Tahran Kapalı Çarşısını gezmeye başladık. Kapalı çarşılar envai çeşit meyve, baharat ve parfüm kokularının birbirine karıştığı egzotik bir cümbüş yeri. Arayıpta bulamayacağınız hiçbir şey yok gibi. Çarşıda meşhur İran halılarının yanı sıra antikacılar size tarifsiz duygular yaşatacaktır. Tamamı el dokuması, rengârenk muhteşem İran halılarına dokunmak ve ipeğin yumuşacık kadifemsi hissini yaşamak inanılmaz. Her biri sanat eseri değerinde, çeşit çeşit el emeği göz nuru harikulade hediyelik eşyalardan hatıralar alabilir bu sırada gayet zevkli bir şekilde zaman geçirebilirsiniz. Yalnız alışveriş yaparken pazarlığı sıkı hatta çok sıkı tutmanız gerektiğini unutmayın satıcının söylediği fiyatın beşte birini vermekten çekinmeyin zira sıkı bir pazarlıkla beşte bir fiyatına ürün satın aldığımız oldu. Kapalı çarşıda o kadar çok ilgi çekici şey bulabilirsiniz ki saatlerce burada kalabilirsiniz. Oradan çıkıp çarşıya çok uzak olmayan Gülistan Sarayı’na gidebilir, Pers saltanatı ve ihtişamına doğru bir zaman yolculuğu yapabilirsiniz. Tahran şehrinde binalar çok yüksek olmadığından şehir devasa bir alana yayılmış durumda ve bu yüzden pek hoş göründüğü söylenemez. Haki tozlu bir rengi var uzaktan. Havasının çok kirli ve boğucu olduğunu da söylemeliyim. Solunum rahatsızlığı olanların bunu göz önünde bulundurması önem arz etmektedir. Tahran’ı bir güne sığdırmak imkânsız fakat belli başlı görülecek yerler şöyle: Azadi Meydanı, Gülistan Sarayı, Sadabad Sarayı, İmam Humeyni Camii, Milad Kulesi ve Derbend. İran yolculuğumuz Tahran’dan sonra İsfahan’da devam edecek.