İsfahan Nısf-ı Cihan Yani Dünyanın Yarısı!
Tahrandan sonra rotamızı yaklaşık 450 km güneydeki ülkenin en büyük üçüncü şehri İsfahan'a çeviriyoruz. Bakalım ününün hakkını verebilecek mi? Tahranın kirli ve boğucu havasını bırakıp yola koyuluyoruz. İran'a ilk girdiğimiz anlarda bize oldukça acayip görünen ama artık gözümüzün alıştığı, film setlerinden fırlamış gibi duran, en az 30-40 yaşlarında ki koca koca kamyon ve tırlarla dolu trafiğinde güneye doğru yol alıyoruz. Güneye indikçe doğa artık çöl emareleri göstermeye başlıyor. Uçsuz bucaksız düzlükler ve küle çalan sapsarı doğada yol alıyoruz. Yolda sık sık plakamızı görüp selam vererek geçen araçlarla karşılaşıyoruz, Türkiye denilince sevgilerini gösteren insanlarla sık sık karşılaştığımız için artık olağan bir durum oluyor bu. Zamanımızın çok olmaması nedeniyle yol üzerinde ki şehirleri pas geçerek devam ediyoruz. Yol üzerinde Mollalar şehri olarak nitelendirilen Kum ve mimarisiyle övülen Kashan var fakat başka sefere diyerek devam ediyoruz. Yol üzerinde gayet kaliteli dinlenme tesisleri ve restaurantlar mevcut. İsfahan'a yaklaştıkça çöl iklimi ve doğası artık kendini iyice hissettiriyor. İsfahan'a girerken diğer İran şehirleri gibi oldukça yayılmış bir durumda olduğunu görüyoruz. Şehir merkezi tabelalarını takip ederek şehrin tam merkezi Azadi meydanına vardığımızda akşam oluyordu. İsfahan'a girer girmez bizi şaşırtan şey caddeler boyunca yolu neredeyse tünele çeviren koca koca ağaçların olması oldu. Zira gerçek manada çölün ortasında bir şehir. Şehri gezdikçe gördük ki İran yeşil konusunda gayet başarılı. İranlıları takdir edip kendi adımıza hayıflanıyoruz, onlar çölü vahaya çevirirken, biz elimizdekini de heba edip çöle çevirmişiz. Tarihte oldukça önemli bir yere sahip olan İsfahan, Selçuklu ve Safevi gibi önemli hükümranlıklar döneminde bir müddet başkentlik yapma onuruna erişmiş bir kent. Sokaklarında gezerken adeta zaman yolculuğu yaptırıyor. Bu noktada İsfahan'ı İsfahan yapan, geçmişinin ihtişamını günümüze taşıyan Nakş-ı Cihan yada İranlıların deyimiyle İmam meydanından genişçe bahsetmezsek haksızlık etmiş oluruz. Nakş-ı Cihan için İsfahan'ın kalbinin attığı yer dersek abartmış olmayız. Çin’deki Tiananmen meydanından sonra dünyanın en büyük ikinci meydanı olan Nakş-ı Cihan Meydanı sadece bir meydan değil aynı zamanda bir yaşam merkezidir. Meydanı çevreleyen dikdörtgen yapı kompleksinin içinde Ali Kapı Sarayı, Camiler ve içinde kaybolmayı isteyeceğiniz, hiç bitmeyen çarşılar mevcut. Çarşılarda hayal aleminize yepyeni boyutlar kazandıracak kadar çok sanatsal eşyaya ve el işçiliğinin ulaşabileceği mertebelere hayret ettirecek pek çok ürün mevcut. Muhteşem İran halı ve dokumaları; el işi olduğuna gözünüzle şahitlik etmediğiniz takdirde makine ürünü sanacağınız muhteşemlikte oymalar ve çizimler. Antikalar, ipekler, süs eşyaları, hediyelikler... Meydanın çarşı kısmında saatler geçirip bitap düştüğünüz vakit, meydanın ortasındaki süs havuzu ve etrafını çevreleyen yeşil alan sizi dinlendirmek için yardımınıza koşacaktır. Özellikle akşam serinliğine doğru bu kısım halkın rağbet ettiği bir nokta oluyor. Burada zaman geçirirken gözümüze çok değişik gelen bir İran dondurması denemeyi ihmal etmedik. Yarısı normal dondurma, yarısı kadayıf benzeri ama rengi beyaz bir şeyin üzerine limonata dökülerek servis edilen bir dondurma idi fakat tadı ne çok iyi ne de çok kötüydü. Böylelikle günü bitirirken tarihin güzelliğini, geçmişin çekiciliğini yaşayarak hissediyoruz. Nakş-ı Cihan o kadar büyük ki onu gezmek tek başına bir gününüzü alır, meydandan ayrılırken kendinizi, ben buraya bir daha geleceğim diye kendinize söz verirken bulabilirsiniz. Akşam turist rehberi ve tur organizatörü olan Emin'in teklifiyle Zurhane sporcularının antrenmanını izlemeye gittik. Alçak bir kapıdan eğilerek girdiğimiz Zurhane'nin girişinde ayakkabılarımızı çıkarıp stadyumvari küçük seyirci sıralarında yerimizi aldık. Kapının alçak oluşu bizim yabancısı olmadığımız bir durum, tarihi medreselerimizde de olan, saygı için eğilerek girip çıkmak amacıyla alçak yapılan kapılar malumunuzdur. Zurhane sporunu, bir çeşit vücut geliştirme ve eski savaş hareketleri ihtiva eden ve aynı zamanda bu sporu icra ederken dini bir dokunuşla harmanlayan geleneksel bir spor çeşidi olarak açıklayabiliriz. Zurhane'de sporcuların antrenman yaptığı yer binanın ortasında havuz şeklinde diz ile bel arası derinlikte bir alan. Zurhane'nin tavanı bayağı yüksek, duvarları çeşitli resim ve kılıç kalkan gibi aletlerle süslenmiş. Zurhane sporu icra edilirken davul ve zil kullanan bir motivatör, sporcuları dini nağmelerle ateşleyip antrenmanı yönlendiriyor. Genel olarak çok sıra dışı bir şey olmasa bile müzik ve sporun bir arada olmasından dolayı izlenebilirliği olan bir faaliyet olarak İran listenizde yer alabilir. Zurhane sporunu halka açık ve ücretsiz olarak izleyebilirsiniz. Zurhane'den çıktıktan sonra İsfahan'ın bir başka güzide noktası Si-o-Se Pol'a ya da diğer adıyla Allahverdi Khan köprüsüne gidiyoruz. Şehrin tam manasıyla ortasından geçen Zayende nehrinin üzerine inşa edilmiş 33 (Si o Se) gözlü köprü (pol) 1600lü yıllarda inşa edilmiş. Şehir merkezindeki görülecek yerlere yürüme mesafesinde olan köprü, diğer noktalar gibi yaşam merkezine dönüşmüş. Si-o-Se Pol, geceleyin mimarisinin güzelliği ve ışıklandırmanın birleşmesiyle tam bir fotoğraf laboratuvarına dönüşüyor. Çöl ikliminin de bir sonucu olarak serin geceler köprüde daha bir canlı geçiyor. Ailece yürüyüşe çıkanlar, gitar çalan gençler, gizli saklı buluşmaya çalışan ergen aşıklar, gürültülü bir şekilde bul karayı al parayı oynayan kalabalık bir grup... Köprünün etrafı parklar, yemek yiyebileceğiniz yerler ve çayhanelerle çevrili. Bütün bu olumlu şeylerin yanında Zayende nehrinin kurumuş olduğunu belirmekte fayda var. Nehir tabanındaki çorak toprak yıllardır bir damla su yüzü görmemiş gibi duruyor. Suyun köprünün altından şırıl şırıl aktığı anları hayal etmeden duramıyor insan. İsfahan şu haliyle bu kadar güzelse kim bilir suyun hayat verdiği anlarda ne kadar güzeldi? İsfahan, doğunun mistisizmi, kendine has mimarisi ve henüz modernliğin tahribatına uğramamış öz benliğiyle muhteşem bir şehir olarak yaşamaya devam ediyor. Şehri hakkını vererek gezmek için kaç gün gerekir bilmem ama en az iki gün ayırmanızı tavsiye ederim. Ayrıca İran'da kaale alınan ilk trafik ışıklarıyla İsfahan'da karşılaştığımızı da belirtmeliyim. Dolayısıyla İsfahan'ın şanının hakkını verdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.