Gündem yoğun, o gündemden bu gündeme savruluyoruz.
Öyle bir coğrafyadayız ki her gün bir gündem, her gün başka bir gelişme Ülkemizi çok yakından ilgilendiriyor. Böyle olunca yazılarımda gündeme ilişkin başlıklarımız aynen bir rüzgar gibi, hatta bir fırtına gibi esip duruyor.
Bundan on gün kadar önce şu Nobel Ekonomi, Edebiyat ve “Sözde Barış” Ödülleri hakkında yazayım dedim. Çünkü o günlerde bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşına, Daron Acemoğlu isimli bir akademisyene Nobel Ekonomi Ödülü verilmişti. Daron Acemoğlu bir Türk Vatandaşı olmaktan çok daha öte ABD'nin vatandaşıdır. Zaten kendisini tanıtan bir internet Ansiklopedisinde şöyle bilgi var.
“Kamer Daron Acemoğlu (d.3 Eylül 1967),Türk/Amerikalı ekonomist ve akademisyendir.1993'ten beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde ders vermektedir ve halen Elizabeth ve James Killian Ekonomi Profesörüdür. 2019'da MIT'de Enstitü Profesörü seçildi. 2005'te John Bates Clark Madalyası, 2024 yılında Nobel Ekonomi Ödülü aldı.”
Daron Acemoğlu yıllarını Batı’ya hizmet etmeye adamış biri. Yani Batı’nın adamı. O açıdan Batı'nın kendilerine daha doğrusu kapitalist ekonomik sisteme ilişkin çalışmalar yapan birisine ödül vermesi normaldir.
Tabi o gündemin yoğunluğundan bu duruma ilişkin olarak sosyal medyada şunları paylaşmıştım.
“Nobel Ekonomi Ödülü Batı'nın uşaklarına bir çanak içinde verdiği yal'dır. Yalıyorsa köpektir, uluyorsa kurttur. Kurt, ödül almaz. Kurt, ödüle tenezzül etmez.”
Sırf Nobel Ekonomi Ödülü değil Nobel Edebiyat Ödülleri de Batı hizmetkarlarına verilir. Bizim Ülkemizden Batı Uşaklığı yapıp da Nobel Edebiyat Ödülleri alanları sizler biliyorsunuz.
Nobel Barış Ödülü de yine aynı mantıkla verilir.
Nobel'in belki de en tarafsız Ödülleri kimya, teknoloji, tıp alanında verilen ödüllerdir. Onlara diyeceğim hiç yok.
Zaten 2015 yılında Nobel Kimya Ödülünü alan bir Türk Bilim insanı için şöyle bir mesaj yayınlamıştım:
“2015 Nobel Kimya ödülünü Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, aldı. Tebrikler.
Ey Türk Gençliği yeter ki çalış en büyük başarılar senindir. İşte bakın Aziz Hocamızın hayatına. Örnek almak gerekir.
Kanser tedavisi üzerine çalışmalarıyla dünya çapında tanınan Prof. Aziz Sancar, Mardin'in Savur İlçesinde, okuma yazma bilmeyen ancak eğitime önem veren sekiz çocuklu bir anne-babanın çocuğu olarak doğdu. İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Yurtdışında yaptığı çalışmalarla Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'ne kabul edilen üç Türk'ten biri oldu.”
Evet bu mesajımı 9 yıl önce yazdım ve yine aynı görüşteyim.
Nobel başlığı altında verilen ve özelikle sosyal bilimlerde verilen ödüller Batılılar yani ABD ve AB’nin kendi mantığını ve Batı’nın kendi çıkarına hizmet edenlere verilir. Nobel başlığı altında verilen bilim, kimya, tıp ve teknoloji ödülleri ayrıdır.
Bunu böyle belirttikten sonra şunu da belirteyim.
“Esasında Dünyevi tüm ödüller boştur. Önemli olan samimiyet ve iyi niyetli olarak insanlık için verilen tüm çalışma ve çabalar sonsuz değere sahiptir.”
Bir de önemli olan Ahirete yönelik, yani Allah’ın rızasını elde etmek için gösterdiğin çaba ve çalışma en mühimdir.
Bir Alimin şu sözünü ta çocukluğumda duydum ve aklımın bir köşesine özenle yerleştirdim.
“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fânî dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.” (Bediüzzaman Said Nursi)
Durum bu kadar açıktır.
Nobel'in bir de Barış Ödülleri var. O da “evlere şenlik ödüldür.”
Batı yani ABD ve AB, Dünya’nın silah, bomba, füze, savaş uçakları, savaş gemileri ve insanlığı yok edecek nükleer silahlar dahil tamamının üreticisi ve satıcısıdır.
O adamlar savaş sanayinin başında Dünya’daki tüm katliamları yönetirken bir de Nobel Barış Ödülleri vermezler mi?
Sövdürmeyin lan kendinizi! Söveceğim lan size!
Bir de Nobel dedikleri adam zaten dinamitin mucididir. Kendisi hakkındaki ansiklopedik bilgi çok uzun da yalnızca şunlara yer verelim.
Alfred Bernhard Nobel (21 Ekim 1833; Stokholm, İsveç – 10 Aralık 1896; San Remo, İtalya), İsveçli kimyager ve mühendistir. Dinamitin mucididir.
Vasiyetiyle Nobel Ödülleri'ni başlatmıştır.
Nobel’in buluşları insanoğlunun yıkım gücünü arttırdı. Nobel’in geri kalan yaşamında sürekli bunun pişmanlığını yaşadığı söylenmektedir.
Öldüğünde ise bir gazete manşette şu başlığı kullandı, "Ölüm taciri öldü! (Le marchand de la mort est mort.)"
Vasiyetinde, mirasının Nobel Ödüllerinin enstitüleştirilmesi yönünde kullanılmasını ve 33.200.000 kronunun her yıl insanlığa hizmette bulunanlara sunulmasını istemiştir.
Bu vasiyeti Nobel'i kurtarmaz. Yaptıklarının cezasını Ahirette çeker.
Dünya’da Nobel’in buluşu ile yani dinamit ve patlayıcı ile öldürülen her kimsenin bir vebali de Nobel’e yazılır.
Hayırlı işlere öncülük eden nasıl o hayırlar devam ettiği müddetçe sevap yazıldığı gibi şer işlere öncülük edenlere de o şer her işlendikçe bir günah yazılır.
Bunun bilincinde olan bir insanda, Dünyevi ne ödül, ne de ceza hiçbir önem taşımamalıdır. Dünyevi Ödül ve dünyevi cezalar, bomboş birer geçici fani şeylerdir. Bizim için kalıcı olan uhrevi ödüller ya da maazallah uhrevi cezalardır.
Biz bu dünyanın ne ödülü, ne de cezası ile de ilgilenmiyoruz. Bizim gayemiz, bizim maksadımız Allah'ın izniyle dünyada doğru yaşamak, dosdoğru bir istikamet içerisinde hareket etmek ve Allah'ın rızasına kavuşmaktır. Bunun dışında hiçbir gaye ve maksat gütmüyoruz.
Böyle bir mantık ve böyle bir maksat içinde olan Müslümanın, bırakın Nobel'i hiçbir ödüle dönüp bakması mümkün değildir.
Bunu hassaten belirtelim.
Nobel Ödüllerine tekrar özellikle dönecek olursak Nobel Ödüllerinden özellikle sosyal alanlarda ekonomi, edebiyat ve “sözde barış” adına verilen ödüller birer aldatmacadır.
Nobel ekonomi, edebiyat ve “sözde barış” ödülleri aynen “tavşana havuç uzatmak” gibi bir şey. Tavşan havuca doğru gelir, havuç yiyeceğini sanır ama maalesef tuzağa düşer.
Nobel için çalışmak, Nobel almak ve Nobel’e layık görülmek esasında birer tuzak.
Nobel ödülleri ABD ve AB çıkarlarına hizmet ettiği için tuzaktır.
Bilinçli bir Müslüman, öncelikle Batı, yani ABD ve AB’nin düşmanıdır. (Tabi biz halklara asla düşman olmayız. Batı ABD ve AB'nin sözde uygarlığına düşmanız.)
Evet tekrar ediyorum: “Nobel ödüllü Batı'nın uşaklarına bir çanak içinde verdiği yal'dır. Yalıyorsa köpektir, uluyorsa kurttur. Kurt, ödül almaz. Kurt, ödüle tenezzül etmez.”
Nobel ödüllü konusunda Mütefekkir Yazar Cemil Meriç şöyle seslenir.
Avrupa'yı "tek bir aile" olarak betimleyen Meriç için Nobel Ödülleri, sistemin sadece "kendi fertlerine" verdiği bir mükafattan ibarettir. Her ne kadar başka coğrafyalardan insanlara da verilse zihnen Avrupa'ya ait olmayan kişiler bu mükafattan pay alamazlar. Meriç'e göre "Nobel'in edebiyat mükafatı, kendi aile fertlerine bahşettiği bir ihsandır. Gerçi arada bir uzak iklimlere kadar ihsanlarını rayegan (parasız, bedava) etmek cömertliğini gösterir. Fakat kendi anlayacağı, kendi dünyasını güzelleştiren, kendi manevi ikliminde yetişen insanlar nail olabilir bu mükafatlara. Churchill, edebiyat dünyasında herhangi bir isimdir. İnsanlık ölçüsünde bir deha değildir. Ama kapitalizm sadece Churchill kendi zaferlerini kazandı, belli bir düzeni müdafaa etti diye mükafata layık görmüştür."
Not:1953 Nobel Edebiyat Ödülü, Birleşik Krallık Başbakanı Sir Winston Churchill'e (1874–1965) "tarihi ve biyografik betimlemelerdeki ustalığı ve yüce insan değerlerini savunmadaki parlak hitabet yeteneği" nedeniyle verilmiştir.
Gel de tekrar sövme şu Nobel Edebiyat Ödülleri'ne.
Churchill gibi İngiliz, yani 1. Dünya ve 2. Dünya Savaşı’nda etkili birisine, İngiliz ve Batı çıkarları için başta Ortadoğu olmak üzere tüm Dünya’yı ateşe atmış bir masona da Nobel Edebiyat Ödülü verilmiş ha!
Gerçi Nobel Ödülleri ve masonluk ayrı bir başlık. Onu da başkası yazsın.