Ahmet Sandal

İnkılab, inşa, ihya ve tenvir

Ahmet Sandal

"Peygamberler ve devrimci ruh" başlıklı yazımı okuyup "Hocam "devrim" bize ait (bizim coğrafyamıza ait) bir kavram değil" şeklinde bir yorum yazılmış. Devrim yerine "ihya, inşa ve tenvir" gibi olumlu manada kavramlar kullanalım" diye de öneri getirilmiş.
Öncelikle yorum ve değerlendirme yapan Kardeşime teşekkür ediyorum.
Bu teşekkürden sonra gelin başlıkta yer alan kavramları TDK Sözlüğünü esas alarak kısaca tanımlayalım. (Gerçi TDK sözlüğü de bu hususlarda çok açıklayıcı değil. Biz bildiğimiz gibi açıklama yapalım)
İnkılab: Toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişiklik, iyileştirmek, devrim. İnkılab, bu manasıyla olumlu bir mana ihtiva ediyor. Yani daha iyiye ulaşmak için köhnemiş, bozulmuş bir sistemi yıkmak manası var. 
İnşa: Bir yapı kurma, bir sistem inşa etmek. Daha çok maddi bir anlamı olsa da biz bu yazıda inşa derken manevi ve ahlaki açıdan inşadan bahsediyoruz.
İhya: Hayat vermek, güçlendirmek ve sağlamlaştırmak. Biz aynı inşada olduğu gibi ihyada da kişiyi manen ve ahlaken güçlendirmeyi kastediyoruz.
Tenvir: Aydınlatmak, Nurlandırmak. Bu kelimeyi kullanırken de kastımız elektrikten gelen maddi aydınlık değil elbette. Tenvir derken kastımız Nur’dan gelen manevi aydınlıktır. 
Şimdi bu kavramları böyle tanımladıktan sonra şu noktaya hassaten dikkat çekiyorum.
Dikkat edin, “inkılab” ile “inşa, ihya ve tenvir” birbirleri yerine kullanılacak ve birbirlerini ikame edecek kelime ve kavramlar değildir. İnkılab (devrim) olmadan inşa, ihya ve tenvir olmaz. 
Bunu niye belirttim? Okuyucumuza cevap olsun diye belirttim. 
Devrim yerine inşa, ihya ve tenvir kullanılamaz. Bunu bilmek ve anlamak gerekir. 
Benim o yazıdaki kastım “Peygamberler ve Halkı İrşad” olsaydı elbette, inşa, ihya ve tenvir kavramlarını kullanırdım. Devrim kelimesi ile inşa birbirine zıttır. Bunu da belirtmek istiyorum. Önce yıkacaksın sonra inşa edeceksin. Görüldüğü üzere “inkılab ve inşa” da birbirine denk ya da yakın değildir. 
Tabi burada “o okuyucumun muradı şu olabilir. Milleti “devrim diyerek” korkutmayalım ve “inşa, ihya ve tenvir” diyerek sıcak mesaj verelim diye bir niyet olabilir. Benim buna cevabım şudur. Millet müstazaf (ezilenler) olduğu için devrimden korkmaz. Devrimden müstekbirler korkar ki onlar da Millet değildir. (Bu arada belirteyim. Hem müstazaf ve hem de müstekbir Kurani birer kavramlardır.)
Şimdi bunu böylece belirledikten sonra asıl olarak “inkılab, devrim” üzerinde duralım. Bir hususu daha parantez içinde beyan edelim. (Kuran-ı Kerim’de müstazafların kurtuluşu ve müstekbirlerin devrilmesi esas bir maksat olarak yer tutar. Bu da devrimle olur.)
Bunu da böylece dikkatlere sunduk.
Evet, biz bu yazıda “devrim” üzerinde daha çok duralım. Çünkü itiraz daha çok onun hakkında olduğu için “devrim” üzerinde duralım. 
Değerli arkadaşlar, "inkılab" (devrim) kelimesi, bir şeyin bir halden başka hâle geçmesi anlamına gelen "ق -ل-ب" kökünden bir mastardır. Geri dönmek, çevrilmek ve değişmek anlamına gelir. Bu kelime Kur'an-ı Kerim'de mevcuttur.
"Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir." (Şuara Suresi, 227)
Yani "inkılap, devrim" kavramının bize ait (bizim coğrafyamıza ait) bir kavram olup olmadığına dair cevap budur.
İnkılab (devrim) Kurani bir kavramdır. Bunu hassaten belirtmek gerekir. Tabi bu kavram, olumsuz değil olumlu bir kavramdır.
Özellikle belirtiyorum. Devrim, inkılab olumlu kavramlardır. Bundan sonra artık "olumsuz" diyerek bir kavramı da çok fazla dışlamamak ve onu kaldırıp da bir köşeye atmamak gerekir.
Evet, şunu da kabul ediyorum. Bu toplumda inkılab (devrim) denildiğinde "olumsuz" bir mana ve duyulduğunda "korkutucu" bir çağrışım var. Bunu kabul ediyorum. Çünkü bu kavramı bu coğrafyada, yaşadığımız bu topraklarda daha çok “bizden olmayanlar, yapıcı değil yıkıcı olanlar” yani “solcular” kullandı. O nedenle inkılab, devrim kavramı Müslümanlara yabancı geliyor. Ve olumsuz çağrışım yapıyor. 
İnkılab (devrim) coğrafyamız, kültürümüz, bizim değerlerimiz içinde var mı, yok mu konusuna gelince, cevabım işte böyledir. (Yani, cevabım yukarıda açıkladığım çerçevededir.)
Bu durumda, köhnemiş bir sistemi devirmek sözkonusu olduğunda elbette "devrim, inkılab" bizim coğrafyamız, kültürümüzde, hatta özümüzde vardır.
Azgın cahiliye sistemini yok eden Hazreti Muhammed (asm) bir devrimcidir. Köhnemiş Bizans'ı yıkan Fatih Sultan Mehmed Han bir devrimcidir. Bu böyle biline.
Buna göre inkılab, devrim bize ait bir anlayışı ve gerekliliği ifade eder.
Müslüman "öncelik ve gereklilik" sırasına riayet etmelidir. Bir sistem Müslümana göre değilse devirmek, ortadan kaldırmak ve yok etmek ilk sırada gelir, ondan sonra "inşa, ihya ve tenvir" gelir.
Bir bina çok çok eskimiş, yıkılmak üzereyse ve başınıza çökecek ve felakete yol açacaksa, "şu binayı inşa edelim, ondan sonra içindekilerini ihya ve tenvir edelim" demezsiniz. "Gelin şu binayı "devirip ortadan kaldıralım, ondan sonra yeni bir bina yaparak içinde yaşayacakları ihya ve tenvir edelim" dersiniz.
Bu açıklamalardan çıkan sonuç şudur.
İnkılab (devrim) bize ait bir kavramdır. Kuran-ı Kerim’de mevcuttur. Elbette inşa, ihya ve tenvir de bize ait kavramlardır. 
Ancak sıralama mühimdir. Önce inkilab (devrim), sonra inşa, ihya ve tenvir gelir.
Vesselam. 

Yazarın Diğer Yazıları