Ülkemizdeki kamu yönetiminde Cumhuriyetimiz ile birlikte ve hatta Cumhuriyetten önce Osmanlı Devletinde müfettişlik. murakıplık, kontrolörlük, denetçilik gibi görevler mevcut iken 2003 yılından sonra, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu uyarınca iç denetçilik görevi ve iç denetim birimleri de mevzuatımıza girmiştir. Bu görev resmen mevzuatta yer almış olsa da iç denetimin bizzat iç denetçiler kadroları ihdas edilerek uygulamanın başlaması 2006 yılında gerçekleştirilmiştir. Buna göre Ülkemizde iç denetim uygulaması 20 yıla yaklaşmaktadır.
Ülkemizde 20 yıllık bir iç denetim uygulaması mevcut olması önemli bir durumdur. 20 yıl az bir zaman değildir. Bu zaman zarfında iç denetim artık yerli yerince uygulanmakta ve artık “dört dörtlük bir şekilde” kabul görmekte midir? Bu soruya doğrudan doğruya “evet” ya da “hayır” cevabını vermeyeceğim. Yazının tamamını okuduğumuzda bunun cevabını siz bizzat verin. Biz yalnızca “Kamuda İç Denetim Serencamı” başlığı altında gözlem ve düşüncelerimizi açıklayalım. (Bizzat iç denetimin içinde yer almış bir kamu görevlisi olarak gözlemlerim yakın ve yaşanmış tecrübelerdir.)
Serencam nedir önce bunu açıklayalım. (Osmanlıca kelimeleri birçok kimse artık bilmiyor. O nedenle “serencam nedir?” açıklayalım.
Serencam: Bir olayın bir işin başlangıcından itibaren içinde bulunulan zaman dilimindeki durumu, sonucu.
Serencam hakkında böyle kısa bir bilgi verdik. Bir de iç denetim hakkında kısaca açıklama yapalım.
İç Denetim: Kamu idaresinin çalışmalarına değer katmak ve geliştirmek için kaynakların ekonomiklik, etkililik ve verimlilik esaslarına göre yönetilip yönetilmediğini değerlendirmek ve rehberlik yapmak amacıyla yapılan bağımsız, nesnel güvence sağlama ve danışmanlık faaliyetleridir.
İç denetimin kısa açıklaması budur.
İç denetim ve iç denetçiler, 3E diye bilinen etkililik (effectiveness), ekonomiklik ve verimlilik (efficiency) kavramları doğrultusunda çalışan ve bu maksatların kamuda gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini denetleyen bir birim ve görevdir.
İç denetçiler “hata aramayı ve hesap sormayı” değil, “kurumsal kapasite geliştirmeyi ve tasarrufa dayanan bir çalışmayı” esas alırlar.
İç denetimin klasik ve geleneksel denetimden bir farkı da uluslararası bir özelliği olmasıdır.
Gerçekten iç denetim faaliyetleri, idarelerin yönetim ve kontrol yapısı ile malî işlemlerinin, risk yönetimi, yönetim ve kontrol süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek yönünde sistematik, sürekli ve disiplinli bir yaklaşımla, genel kabul görmüş uluslararası standartlara uygun olarak gerçekleştirilir.
Bu noktada şunu açıkça belirtmek gerekir. İç Denetim Birimi, teftiş, soruşturma ve kurum dışı denetim faaliyetlerini yürüten diğer birimlere (Sayıştay vb gibi denetim görevlerine) rakip olmadığı gibi, bu birimlerle, suistimallerin önlenmesi, suç teşkil eden fiillerle ilgili belge ve bilgi sağlanmasında işbirliği yapar.
İç Denetçiler risk odaklı olarak denetim planlaması ve çalışmalarını etkililik, ekonomiklik ve verimlilik hedefleri doğrultusunda yaparlar.
Buraya kadar iç denetim birimi ve iç denetçiler hakkında bu denli olumlu ve övgü dolu sözler sarfettik. İç denetimin ve iç denetçilerin kamuda çok önemli ve çok gerekli bir denetim birimi ve görevi olduğunu vurguladık.
Tabi bütün bu belirttiğim hususlar teoride ve mevzuatta böyle.
Peki 20 yıla yakın bir süredir kamu yönetiminde iç denetim ve iç denetçiler mevcuttur. Uygulama ve iç denetim birimlerinin etkililiği ne durumdadır?
Kamuda çok sayıda denetim unvanları ve çok sayıda denetim görevlisiyle birlikte görev yapan iç denetçiler 20 yıla yakın süredir neler yapmaktadır ve etkililikleri nasıl ve hangi düzeydedir?
Soru ağır, soru ciddi. Hemen cevap vermek doğru olur mu, bilinmez. Biraz uzatarak, lafı eveleyip gevelesem mi? Ya da topu taca mı atsam? Yani cevap veriyor gibi görünüp de cevap vermesem mi?
Hayır, hayır, hemen doğrudan cevap veriyorum. Şahsımı tanıyan tanır. “Sözüm odun gibi olsun, ancak hakikat olsun” şiarındaki bir Kardeşinizim.
İşte cevabım: Kamudaki iç denetimde iki açıdan sorun mevcuttur.
1-İç denetim sistemini kendi içinden kaynaklanan sorunlar. (İç denetimin kendi uygulama sistematiğinin, form ve çalışma biçimlerinin uluslararası standartlara göre yapılması zorunluluğundan dolayı çok aşamalı ve uzun sürmesi, iç denetim birimlerinin ve iç denetçilerin bir kısmının (içsel ve dışsal etkenlerle) iç denetim görevlerini hakkıyla icra edememesi vb gibi sorunlar)
2-İç denetim sistemini kendi dışından kaynaklanan sorunlar. (İç denetim birimlerinin bağlı olduğu üst yönetimin koordinasyon ve işbirliği içinde olmaması, iç denetimin gücünün farkında olmaması, kamuda 3E’nin uygulamada öncelikli olmaması vb gibi sorunlar)
Bu noktada şunu da yine teori ve pratik arasındaki farkı belirtmek babında belirtmek istiyorum.
İç denetim 20 yıldır teorik ve pratik bakımdan Ülkemizin bir gerçeğidir. Bu gerçek, yani iç denetim, uygulamada ne kadar etkililik bakımından alt seviyede ise teoride en üst seviyededir. (İlginç bir durum, teoride herkes iç denetimi gerekli görüyor. Gel gör ki uygulamada önemsemiyor.)
İç denetim, Kanun ile kurulmuş bir denetim sistemidir. Uluslararası standartlardan güç almaktadır. Bunlar bilinmektedir. Ve elbette çok önemlidir.
Birçok kişinin dikkat etmediğini düşündüğüm bir hususa bu noktada dikkat çekiyorum. Üniversitelerin yüksek lisans ve doktora programlarında hakkında en fazla araştırma ve tez yapılan bir konudur iç denetim ve iç denetçiler. Hakkında bu kadar teorik çalışma yapılan iç denetim ve iç denetçiler uygulamada, aynı güce sahip değiller, maalesef.
Evet, yazımızın en sonunda şunu belirterek huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Kamuda 20 yıldır teorik ve pratik bir gerçeklik olan iç denetimin serencamı, yani geldiği nokta çok heyecan verici değildir.
İç denetimin teorisi hernekadar çok heyecan verici olsa da kamuda iç denetimin serencamı uygulamada çok iç açıcı değildir.
İnşallah uygulamada da iç denetim “hak ettiği yere” gelir.
Hayırlısı olsun.