Adalet… İnsanlığın en temel taşı, vicdanın pusulasıdır her zaman. Ancak adaletin terazisi bozulursa, insan yalnızca hakkını değil, insanlığını da kaybeder. Geçmişten bugüne, toplumsal düzenin en büyük güvencesi adaletin varlığıdır. Lakin günümüzde, değişen dünyada bu dengeyi korumak giderek zorlaşıyor. İnsanın adalet terazisi bozulursa da vicdanını kaybeder, insanlığını yitirir.
X, Y, Z kuşakları… Geçmişle gelecek arasında bir köprü mü, yoksa bilinmezliğe sürüklenen kayıp bir nesil mi? Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgiye erişim kolaylaştı, dünya küresel bir köy hâline geldi. Ancak bu hız ve kolaylık, beraberinde ciddi bir dönüşümü de getirdi. Üretim toplumundan tüketim toplumuna doğru amansız bir sürükleniş… Her şeyin bir tuşla olamayacağını herkes çok iyi ve çok net biliyor. Örneğin buğday, mısır, pancar ya da domates, salatalık, biber. Emek olmadan üretilmeyeceğini hepimiz iyi biliyoruz. Önceleri herkes kendi evinin etrafını ekip biçerdi, şimdilerde ise imkanı olan bile yanaşmıyor. Teknoloji gerçekten doğru kullanılırsa inanılmaz bir mucize. En basitini söyleyeyim, az önce örnek verdiğim ürünleri teknolojiyi kullanarak, entegre ederek kullanırsak verimliliği ciddi oranda arttırırız.
Eskiden el emeği, alın teri kutsal sayılır, bir şey kazanmak için emek harcamak zorunlu görülürdü. Şimdi ise tüketmek, hızla tüketmek, hatta bazen ne tükettiğini bile bilmeden harcamak bir yaşam biçimi hâline geldi. Sosyal medya, dijital dünya ve sınırsız olanaklar, bireyleri üretmek yerine hazza ve anlık tatminlere yönlendiriyor. Aslında tüketirken aynı zamanda tükeniyoruz da…
Fakat asıl sorun yalnızca ekonomik ya da teknolojik değişimler değil, adalet duygusunun zayıflaması. Adaletin olmadığı yerde güven olmaz. Güvenin olmadığı yerde ise birlik ve toplumsal dayanışma kaybolur. İşte bu yüzden, adaletin terazisi bozulursa, yalnızca bireyler değil, nesiller kaybolur. Hak yerini bulmadığında, insanlar da kendi yolunu kaybeder. Toplumda eşitlik duygusu zedelenirse, vicdanlar susturulursa, yeni nesil nasıl bir dünyada var olabilir?
Bugünün gençleri, eski kuşaklara kıyasla daha fazla bilgiye sahip ancak bu bilginin getirdiği sorumluluk duygusunu taşımakta zorlanıyor. Çünkü adaletin olmadığı bir dünyada, bireyin çabasının karşılık bulacağına dair inanç sarsılıyor. Emek vermeden kazanmanın, haksız yollarla yükselmenin, değer üretmeden tüketmenin normalleştiği bir düzen içinde, adalet terazisinin dengede kalmasını nasıl sağlayabiliriz?
Adalet, sadece mahkeme salonlarında değil, sokakta, iş yerinde, okulda, ailede, dostlukta da olmalıdır. Eğer bir nesil haksızlıklar içinde büyürse, adalete olan inancını kaybeder. Eğer insanlar, haklı olmanın değil güçlü olmanın önemli olduğunu düşünmeye başlarsa, insanlık vicdanını kaybeder.
Bugün hepimize düşen görev, adaletin terazisini sağlam tutmak, gelecek nesillere umut ve güven aşılamaktır. Üretmenin, paylaşmanın, emeğin kıymetini yeniden hatırlatmalı, tüketim çılgınlığının yerine değer üretmeyi koymalıyız. Çünkü adalet, sadece hukuk sisteminin değil, insan olmanın temelidir. Ve unutmayalım, insan adaletinin olmadığı bir dünyada ne birey ne de toplum ayakta kalabilir.
Vesselam…