İçinde bulunduğumuz yıl Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 101. Yıl dönümü…
1.Dünya savaşının bitmesi ve 30 Ekim 1918 ‘de Mondros Mütarekesinin imzalanması ile emperyalist devletler bin yıllık rüyalarının gerçekleştiği coşkusuyla Anadolu’nun her köşesini işgal ettiler. Maraş’a il olarak İngilizler geldi (23 Şubat 1919) Bitmek bilmeyen savaşların yıktığı, yorgun tükenmiş Anadolu insanı muhtaç olduğu bir nebze huzur için işgalin ilk zamanlarında İngilizlere karşı koymadı. İngilizlerin şehri Fransızlara terk etmesi üzerine şehirde bulanan Ermenilerin şımarıklıkları giderek arttı. Zaten işgali kendine zul görüp sindiremeyen, Maraş Halkının sadece bir kıvılcıma ihtiyacı vardı.
İşte o kıyam hareketi 31 Ekim 1919’da yaşandı Uzun oluk Hamamının önünde Müslüman kardeşinin peçesine el uzatıldığını gören Sütçü İmam silahıyla Kurtuluş mücadelesini ilk kıvılcımını çakmış oldu. 27 Kasım1919 da Özgürlüğümüzün sembolü bayrağımızın kaleden indirilmesi Maraş Halkı için artık bardağı taşıran son damlaydı. Tüm yokluklara rağmen aylarca süren savaşlardan sonra 11 Şubat 1920 de Fransızlar yenilerek şehri boşaltmak zorunda kaldı. Maraş mücadelesi ve halkın gösterdiği kahramanlıklar işgal altındaki Türk halkına umut oldu. Anadolu’nun her köşesinde işgale karşı direnişler arttı, Milletin zafere olan inancı ile Atatürk’ün önderliğinde tüm yurtta teker teker vatan toprakları düşman işgalinden temizlendi.
On iki Şubat ruhu bize yalnızca bir şehrin kurtuluşunu anlatmıyor, umudunu kaybetmiş bir milletin yeniden şahlanışını, esaret yerine ölümü tercih edenlerin kıyama kalkmasını, Özgürlüğün vatan sevgisinin her şeyden önemli olduğunu, Mıllış Nuri’lerin, Aslan Bey’lerin, Yusuf Çavuş’ların, Abdal Halil’lerin, Sütçü İmam’ların ve Rıdvan Hoca gibi nice Kahraman vatan evladının her şeyi kabul ederiz de esareti ve zilleti kabul etmeyizini haykırıyor.
On iki Şubat’ı yaşadığımız şu günlerde görüyoruz ki maalesef gençliğimizin büyük bir kısmı bu şuuru kaybetmeye başlamış vatanında mücadele etmek yerine vatandaşlık iş belki biraz daha iyi bir yaşam için ülkesini terk etmeyi düşünür hale gelmiş. Bu aziz vatanın onlara nasıl miras kaldığını hafızalarından silmiş. Muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda olduğunu unutmuş.
Büyük Önder Mustafa Kemalin dediği gibi; ‘Tarihini Bilmeyen bir millet, yok olmaya mahkûmdur’