Eskilerin güzel bir tabiri vardır filler tepişir ama sadece çimenler ezilir…
Ülkemizdeki iktidar ve muhalefetin göçmen politikasının sonucu da tam olarak bu. Bir taraf kendi muhafazakâr tabanına yaranmak adına mülteciler için korumacı kollayıcı bir politika izlerken, diğer taraf maden bulmuş fakir köylü gibi sırf oy devşirmek için mülteci düşmanlığını körüklüyor. Olan bu keşmekeşte ülkenin asli unsuru olan Türk milletinin geleceğine oluyor..
Herkes toplumun kutuplaşmasından yakınırken, isminin önünde profesör unvanı olan kelli felli siyasetçiler sonuçlarını düşünmeden, (belki de düşünerek) mülteciler üzerinden toplumsal kini ve nefreti körüklüyor. Nitekim Zafer partisi lideri Ümit Özdağın finansman olduğum dediği Göçmen meselesine ütopik bir bakış açısı kazandıran sessiz istila filminin kopardığı yaygara, toplumun önemli bir bölümünde ciddiye alınmış gibi görünüyor.
Toplumsal baskı artsa da; Başkan Erdoğan’ın mültecileri kendi istekleri ile gitmeden göndermeye çalışması ihtimali pek mümkün görünmüyor. Bunu yaparsa Türk devletinin İslam coğrafyasında oluşturmaya çalıştığı lider ülke mazlumların koruyucusu imajını zedeleyeceğini biliyor, 2010 yılından itibaren yeni Osmanlıcılık felsefesi ile tüm Müslüman ülkeleri gayri resmi sınırları içerisinde gören, Özellikle Afrika ve Ortadoğu’da aktif siyaset izleyerek Müslüman ülkelerde lider olma siyaseti izlenmesi ve bunun doğal sonucu olarak emperyalist ülkelerin kendi çıkarları için karıştırdığı başta Ortadoğu Müslümanlarına kucak açması, güttü siyasetin tabi sonucu elbette.
Muhalefet kanadı ise pandemi ve ekonomik krizin etkisiyle bunalmış olan halkın, oluşan sıkıntıların hiç değilse bir kısmının ( işsizlik, artan kiralar vs) mülteciler yüzünden olduğunu sürekli gündemde tutarak, oy devşirmeye çalışıyor görülen o ki kısmen de başarılıda oluyor..
İşin eğrisine doğrusuna gelecek olursak;
Muhalefetin mülteciler konusundaki bir çok savını gerçeğe izana uygun bul masamda toplumun mülteciler konusunda göstermiş olduğu bir çok endişeyi çocuklarımın geleceği için bende paylaşıyorum…
Aslında şuan ki sorun mevcut mülteci sayısından ziyade mültecilerin doğum oranı. Son beş yıl içerisindeki Suriyelilerin doğum oranı ülkenin ilerleyen yıllarda sosyal dengesini bozacak sayıda. Şehirlerde mevcut bulunan kadın çocuk ve doğum hastanelerinin özellikle kadın doğum kısmı neredeyse Suriyelilere hizmet veriyor.
Her ne kadar iç işleri bakanlığı engel olmaya çalışsa da Suriyeliler şehirlerde kendi banliyö tarzı yerleşim yerlerini kuruyorlar. Bu plansız nüfus artışı ilerleyen yıllarda ülkenin demografik yapısı için ciddi tehditler oluşturuyor.
Misafir ya da nasıl olsa savaş bitince gidecekler söylemleri gerçeği yansıtmıyor. Türkiye’de bulunan Suriyelilerin, artık Suriye gibi kaygısı yok. Kapağı atabilenler Avrupa’ya gitmenin peşinde Oraya gidemeyenlerin ise ülkelerine dönmek gibi bir düşüncesi yok. Birleşmiş milletlerin (UNHCR) Türkiye’de bulunan Suriyeliler üzerinde yaptığı ankete göre savaş bitse dahi ülkelerine geri dönmek istemeyen Suriyelilerin oranı yüzde 78 yani artık Suriyelilerin Türkiye de kalma sebebi savaş vs değil. Şimdi kendi ülkesini bırakıp gelen Suriyeliler dönmek istemezken. Bu ülkede doğmuş yetişmiş olan genç mülteciler ilerde nasıl yollanacak ya da istense de yollanabilecek mi bunu ilerleyen yıllarda göreceğiz…
Şimdi 2023 e kadar iktidar kısa ve uzun vadeli olarak mültecilerin ülkelerine dönüşü için kapsamlı ve inandırıcı program ortaya koyamazsa, 2023 Seçiminin sonucunu; ne ekonomik kriz ne doların yükselmesi nede vatandaşın geçim sıkıntısı belirleyecek,
Benden söylemesi…