Muhafazakar kimliğe sahip birkaç yazarın serzenişleri haricinde çok fazla gündeme gelmeyen toplumda kadının beyanı ile erkekler hapse atılabilir algısı üzerine kısır tartışmalar yapılan İstanbul sözleşmesi bir çok aileyi mağdur etmeye devam ediyor
Bu sözleşme Avrupa parlamentosu tarafından kadınları fiziksel, cinsel, psikolojik her türlü şiddetten korumak için oluşturulmuş, dünya çapında 44 ülke bu sözleşmeye imza atmıştır. Türkiye 2012 Yılında bu sözleşmeye taraf olmuş ( anlaşmaya imza atan ilk ülke) kanunla yürürlülüğe sokmuştur. İlginçtir ki medeniyetin beşiği kabul edilen İngiltere ve birçok A.B. Ülkesi bu antlaşmayı hala imzalamamıştır.
Kadını korumak maksadıyla uygulamaya konulan bu yasanın kadın üzerindeki şiddeti azaltmadığı aksine toplum yapısının dejenere olmasına yol açtığı açıkça görülmektedir. Son altı yılda kadına şiddet, kadın cinayeti ve boşanmalar önceki yıllara göre neredeyse 100 de 100’e varan bir artış göstermiştir.
Son üç yılda kadınların beyanı ile bu kanun kapsamında yaklaşık bir milyon erkek evlerinden ailelerinden uzaklaştırılmış bu durum Türk toplum yapısında tamiri mümkün olmayan yaralar açmıştır. Aynı uygulamaları 2016 yılında hayata geçiren Rusya “erkekleri evden uzaklaştırılan ailelerde boşanma oranlarının hızla yükseldiğini fark edince 1,5senelik bir uygulamanın ardından bu kanun tasarısını geri çekmiştir.
Görülen odur ki kadını ve aileyi korumanın yolu erkeği Kadının karşısında tamamen savunmasız ve adil olmayan bir duruma düşürmek değil; aile üzerinde Türk toplum yapısına uygun bir anlayışın benimsenmesini sağlamak olmalıdır.
“Kadının beyanı esastır” ilkesi ile hukukun en temel ilkesi olan “suçu ispat edilene kadar herkes masumdur karinesi ” Ortadan kalkmış, tabir yerindeyse erkeğin onurunu haysiyetini tüm geleceğini kadının iki dudağı arasına bırakılmıştır. Erkeğin kadına karşı isnat edilen suçu gerçekte işleyip işlemediğinin Hukuk önünde bir önemi kalmayıp, Adalet dağıtanlar için kadının yaptı beyan yeterli görülmüştür. Sanki kadın denen varlık her türlü hasetten öfkeden kinden düşmanlıktan yada ahlaksızlıktan müstesna bir varlıktır. Asla yalan söylemez, iftira etmez, kimseye kin beslemez, haşa bir MELEK’tir. O yüzden söylediği sözler mutlak doğrudur birisini suçladığında şahide ispata delile gerek yoktur. Bu konuyla ilgili yazar Sema MARAŞLI bir yazısında şöyle demişti: Bu yasayı çıkaran onaylan Sayın Bakanların, Milletvekillerinin eşleri çocukları kardeşler bir kadının iftirası sonucu hapse girse, kadının beyanı doğrudur diyerek bu yasaya sahip çıkabilecekler mi?
Hülasa: Kadına şiddetin her türlüsüne elbette karşıyız kınıyoruz, ancak kadının hakkını savunmak erkeği tamamen bir adaletsizliğin pençesine atmayı gerektirmez. Türk toplum yapısına uygun olmayan bu yasa daha çok insan aile mağdur olmadan geri çekilmeli toplumun adalete olan güveni daha fazla zedelenmemelidir.
ADALET cinsiyetçi değil gerçekçi ve hakkaniyetli olmalıdır.
Saygılarımla…