Sait Yolaçan

Ekmeğimiz ve Dâüs-Sıla (Nostalji)

Sait Yolaçan

Ekmek denince akla buğday gelir...

Anadolu'nun her karış toprağında yetişen; hasat mevsiminde ovalarında, insanı, başaklarının altın sarısı rengiyle mest eden; ressamlara, şairlere ilham veren nân-ı aziz diye gönüllerimizde yer eden ekmeğimizin ana maddesi "buğdaydan" bahsediyorum...

Toprağa atılan 1 buğday tanesinden 10 başak, her başakta 70 tane; yâni, 1'e 700 veren Rabbimize ne kadar hamd ve şükürler etsek azdır...

Bildiğiniz gibi, o 1 taneden, nice tarım sektörleri, sanayi kuruluşları meydana geliyor, kazanç kapıları açılıyor ve vücudumuzun temel taşı olan gıdalar, yani unlu mamuller istihsal(üretimler) ediliyor...

Ekmek, sofralarımızın olmazsa olmazıdır... Besmele ile başladığımız yemeğin ikincisi, sofradaki tuzu, parmağımızın ucu ile alıp dilimize değdirmenin veya ekmekteki tuza niyet etmenin, güzel dinimiz İslamiyet’te sünnet olduğu da bilinmektedir...

Anadolu’muz tarih boyunca birçok milletleri barındırmış, kültür, gelenek ve medeniyetlere sahne olmuş bir coğrafyadır...

19. YY'da Batıda başlayan Sanayileşme ile beraber, makineleşme, materyalizm ve emperyalizm akımları zuhur etmiştir. Acımasız kapitalizm, işçi sınıfını doğurmuş ve ünlü felsefeci K. Marks bu sınıfı istismar ederek, insanlığın başına komünizm belâsını sarmıştır. Avrupa'da rejimler yıkılıp yenileri çıkmaya başlamış ve neticede "2 Cihan harbine" sebep olarak, dünyayı harabeye çevirmişlerdir...

Asırlarca huzur ve refah toplumu Osmanlı tebaamız ve memleketleri de, bu harpler sonucunda en zararlı çıkanları olmuştur...

Mensubu olmakla şeref duyduğum, aziz Türk milletimizin, çok önemli bir özelliği de, başına gelen her ne olursa olsun üstesinden gelmeye çalışması, Melasına tevekkül etmesidir...

"İstiklâl harbimiz" sonrasında yakılıp-yıkılan, her türlü manevî değerleri elinden alınmaya çalışılan ve hudutları misak-ı milli ile çizilen devletimizi, bu aziz millet "1.yeni Türkiye"  olarak ortaya çıkardılar. Açıkçası "Anadolu'nun küllerinden" yeniden doğan bir memleket yaptılar...

Zamanımızda, dünyanın 10 ekonomisi arasına girmeyi hak eden "2.yeni Türkiye’yi” de, atalarına, dedelerine lâyık "Anadolu Aslanları" denilen gençlerimiz meydana getirdiler. Allah hepsinden razı olsun. Daha büyük başarılar ihsan eylesin! Âmin! 

Bir Ziraat memleketi olan Memleketimiz, sanayileşme hamlesine, harpler ve ideolojik yaklaşımlar sebebiyle geç başladı...

Batı tipi Sanayileşme, toplumu ve değerleri kökünden sarstı...

Güzelim un değirmenleri gitti; un fabrikaları geldi. Un üretimine, ahlâkî zaaflar sebebiyle hileler karıştı ve ekmeğimiz şekilden şekle girdi...

Evlerimizde ince ekmek(yufka)ekmek yapılırdı. Odun ateşinde, bombeli yuvarlak sacın üzerinde incecik, çıtır çıtır pişirilir, ağaçtan mamul silindirik büyük  saklama kaplarına yerleştirilir, aylarca hiç bozulmadan kalırdı. Yeneceği zaman çıkarılır, üstüne hafif su serpilip nemlendirilir ve katlanarak sofraya konurdu. Bu ekmek mayasız olduğu ve hafif ateşte, hamurunda hiç su kalmayacak şekilde pişirildiği için, hem dayanıklı oluyor ve hem de sağlıklı beslenme için en ideali oluyordu...

Değirmende öğütülen buğdaydaki kepek, unun içinde kaldığı için, eskiden ekmeklerimiz kepekli olurdu. Şimdilerde kepekli ekmeğin önemi anlaşıldı ama boya ile kepekli görünümü verilenler çoğaldı...

Ekmeğimize yukarda, aziz ekmek(nân-ı aziz) dedik... Ekmeği göbekten aşağı tutmaz, sofradaki kırıntılarını dahi toplar tüketirdik...

Dükkânlarda satılan ekmeğe "somun" derdik...

Osmanlıda 15.yy'da Bursa'da yaşamış "Somuncu Baba" isimli büyük evliyaullah ve İslâm âlimi Şeyh Hamidüddin-i Aksarayî'nin kendi fırınında pişirdiği ekmekleri, sırtındaki küfesine yerleştirerek sokak sokak dolaştırıp sattığı bilinmektedir...

İslamiyet’te boğazdan geçen helâl lokma çok önemlidir ve işin başıdır. Somuncu Baba'nın ibretlik nasihat dolu bu işlerinden inşallah ders alır, Fatihalarımızla yâd ederiz...

İşyerlerimizi anlatmak için: "ekmek kapısı" deriz; işimizde aza kanaat etmek için: "Eve ekmek götürmek" deyimini kullanırız; hayat mücadelesinde öne çıkanlar için: "ekmeğini taştan çıkarır" diyerek takdir ederiz...

Zamanımız acayip ve garipliklerle dolu oldu. Beslenme uzmanı adı altında Medyada şurada burada görünen şöhret budalaları ve birtakım lobilerin paralı askerleri, normal yeme-içmelerimize de burunlarını sokuyorlar. Adeta "ekmek düşmanlığı" da yapıyorlar. Ekmeğimizi "itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Bunlara aldanmayalım. Ekmeğimizin kıymetini bilen yerlerden satın alalım ve gönül rahatlığı ile tüketelim...

Elbette "Dengeli Beslenme" önemlidir. Asırlardan beri gelen güzel dinimiz İslamiyet’in hükmü açık ve nettir: "Az yemek, az konuşmak ve az uyumak"
 

Yazarın Diğer Yazıları