Betimar Araştırma şirketi Ocak ayında bir anket yayınladı.
Anketin sorularından birisi “Sizce Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” şeklindeydi. Sonuçlarda;
- İlk sırada %42.9 ile ekonomi,
- İkinci sırada %23.5 ile Enflasyon/Hayat pahalılığı/zamlar, bulunuyor.
- Rakamları topladığımızda toplumun %66.4’ü ekonominin gidişatından memnun değil…
- İstihdam/işsizlik diyenlerin oranı ise %3.1
Türkiye, tarihsel olarak birçok zorlukla mücadele etmiş bir ülke. Savaşlar, darbeler, iç ve dış krizler derken, her dönem farklı ekonomik dalgalanmalara şahit olduk. Ancak bugün geldiğimiz noktada, en büyük sorunumuzun ekonomi olduğunu söylemek, bir gerçeklikten çok daha fazlası. Ekonomik problemler, toplumun her kesimini doğrudan etkileyen, günlük yaşamın her alanında izlerini bırakan bir mesele haline gelmiş durumda.
2025’in ilk enflasyon raporuna göre TCMB yılsonu enflasyon tahminini 2025 yılı için %21’den %24’e yükseltti. 2026 yılı için ise yılsonu tahmini %12‘de sabit tutuldu. Enflasyon tahminlerinde yukarı yönlü bir revizyon toplumda gelecek kaygısında da artışa neden olmaktadır. En yüksek artışlar ile sağlık, eğitim ve hizmet sektöründe gerçekleşmekle birlikte kiralarda otel ve lokantalarda da ciddi fiyat artışları meydana geldi.
TÜİK verilerine göre Ocak ayı enflasyonu da 5,03 olarak açıklandı. Genellikle ocak ayı rakamları yılın nasıl geçeceğinin göstergesi olmaktadır. Bu yılın başlarında birçok vergi ve haçlar arttırıldı. Bazı kamusal zamlar yapıldı. Haliyle özel sektör içinde yılbaşı zamlar için en uygun dönemdir. Asgari ücret artışı beklenen enflasyona göre yapılmış olması olumlu bir gelişme olsa da, henüz ilk aydan bu artışın zamlarla birlikte erimiş olması üzücü…
Hayat pahalılığının kaynağı enflasyondur. Enflasyonla birlikte mal ve hizmet fiyatları yükseldiğinde, geliriniz bu artışı karşılamakta zorlanır ve yaşam maliyetiniz artar. Eskiden market sepetini doldurduğunuz rakamla bugün yalnızca sepetin yarısını ya da daha azını alabiliyorsunuz. Bu, yaşam maliyetinizin arttığını gösterir.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek iki gün önce gündeme dair değerlendirmesinde enflasyonun, çok adaletsiz bir vergi gibi olduğunu; özellikle sabit ve dar gelirlileri vurduğunu belirtmişti. Devamında ise enflasyonun bu yıl %42’den %24’civarına düşeceğini ifade etti. İnanmak istiyoruz…
Hayat pahalılığının kalkmasının yolu gelirinizin en azından, tükettiğiniz mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artış oranına paralel olarak yükselmesidir. Eğer geliriniz, artan fiyatlardan daha yavaş bir şekilde artarsa, yaşamınızda bazı fedakârlıklara gitmek zorunda kalırsınız. Örneğin artık dışarda yemek yememek, evde yapılan yemekte ise tariflerden yüksek maliyetli ürünleri çıkarmak, sinemaya tiyatroya gitmemek, eşe dosta hediye almayı ertelemek, tatili evde geçirmek gibi…
Çünkü artık bütün mesele hayat pahalılığında, hayatta kalabilmektir.
Sonra elinize geçen parayla yatırım için güvenli altın gibi bir liman ararsınız.
Bu haftaya da yine yükselişle başlayan altın, bir yatırım aracından çok, aynı zamanda bir güvence aracı olarak görülüyor. İnsanlar, para kaybetme korkusuyla birlikte altına yöneldikçe, bu durum ekonomiye farklı bir etki yaratıyor.
Altının değeri arttıkça, insanlar ve yatırımcılar enflasyon karşısında daha güvenli bir liman olarak altına yöneliyorlar. Bu durum, döviz kurlarındaki dalgalanma ve Türk Lirası'nın değer kaybıyla birleştiğinde, daha fazla kişi altına yatırım yapmayı tercih ediyor. Ancak, altın talebinin artması, diğer yatırım araçlarıyla birlikte enflasyonist baskıları daha da güçlendirebiliyor.
Altındaki yükseliş, son zamanlarda Türkiye'nin ekonomik dinamiklerini derinden etkileyen önemli bir faktör haline geldi. Altının değer kazanması, hem yerel hem de küresel ekonomik belirsizliklerden besleniyor.
Altına olan ilgi, aynı zamanda altın üretimi ve ithalatı gibi ekonomik faaliyetleri etkileyerek döviz çıkışını artırabilir, bu da dış ticaret açığını büyütebilir ve ekonomik dengesizlikleri derinleştirebilir. Ayrıca, altına yapılan yatırımlar, gerçek üretim ve istihdam yaratmaya yönlendiren bir kalkınma modeli yerine, sadece mevcut paranın korunmasına odaklanabilir. Bu da ülkenin ekonomik büyümesini sınırlayabilir.
Sağlıcakla…