TBMM Başkanı Kurtulmuş'tan, dikkat çeken başlıklar

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, 'Hemen seçimden sonra, belki de anayasa sürecinden daha kolay sonuç alabileceğimiz bir süreç, Meclis'te yeni bir iç tüzüğün hazırlanmasıdır.' dedi.

TBMM Başkanı Kurtulmuş, İstanbul Göztepe'deki TBMM Filizi Köşk Sosyal Tesisi'nde medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle iftar programında bir araya geldi, soruları cevapladı.

Meclis Başkanı Kurtulmuş, İslam aleminin ramazan ayını buruk idrak ettiğini, bu ramazanda Müslümanların odağının, İsrail'in Gazze'de katliam boyutlarına varan insanlık dışı saldırıları olduğunu belirtti.

Kurtulmuş, Rusya'nın başkenti Moskova'daki terör saldırısının gündemde olduğunu anımsatarak, "Epeydir zaten diken üstünde olan, hatta çoktan çivisi çıkmış dünyanın nereye doğru gittiğine dair bize çok derin soru işaretleri çağrıştıran bir saldırıyla karşılaştık." ifadesini kullandı.

Moskova'daki terör saldırısını bir kere daha lanetlediklerini dile getiren Kurtulmuş, "Terörden çok çekmiş bir milletin çocukları olarak, terörün her türlüsünün insanlığa düşmanlık olduğunu biliyoruz. Bu saldırının arkasında kim varsa büyük bir insanlık suçu işledikleri aşikardır. İnşallah terör saldırısının nedenleri ve arkasındaki güçler de bütünüyle ortaya çıkarılır." diye konuştu.

Numan Kurtulmuş, Moskova'daki terör saldırısıyla, uzunca süredir devam eden olayların yeni bir evreye gideceğinin anlaşıldığını belirterek, şöyle devam etti: "Başbakan Yardımcısı iken bir basın toplantısında 'Üçüncü dünya savaşı çoktan başladı' diye bir açıklama yapmıştım. Gerçekten de önce vekalet savaşları üzerinden, arkasından ticaret savaşlarıyla, dünyadaki büyük güçler, güç mücadelelerini sadece kendi etki alanlarında değil, dünyanın her tarafına yayacakları yeni bir tür hibrit savaşlar dönemini başlattılar. Şimdi bunun sonuçlarını görüyoruz. Bundan en çok zarar gören ülkelerden birisi de biziz. Türkiye, hem DEAŞ hem PYD/YPG hem de PKK üzerinden bu vekalet savaşlarının ne manaya geldiğini, çok somut bir şekilde bilen bir ülkedir. Ne yazık ki artık 'vekil örgütler' bazı ülkeler tarafından 'uluslararası ilişkiler enstrümanı' haline dönüştürülmüştür. Bir kere daha görüyoruz ki burada kullanılan vekil örgüt üzerinden bir dizayn yapılmaya, yeni bir denge oluşturulmaya çalışılıyor. Eğer bu vekalet savaşlarına bir son verilemezse artık çok daha yüksek düzeyde, küresel bir savaşın da fitilini ateşlemeye müsait bir zemin oluşacağını görüyoruz."

"Vekil örgütler" devrinin de geride kaldığını, şimdi "vekil devletler" üzerinden uluslararası sistemin dizayn edilmeye çalışıldığını vurgulayan Kurtulmuş, "Ben şahsen İsrail'in Gazze'de yaptıklarıyla, Rusya-Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan durumun aslında birbirine benzer bir nitelik arz ettiğini düşünüyorum. Burada da bazı ülkeler 'vekil ülkeler' olarak kullanılıyor, başka bir senaryonun parçası haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Türkiye olarak başından itibaren bütün bu tehlikeleri gördüğümüz için; başta Sayın Cumhurbaşkanımızın, Rusya-Ukrayna krizinde aldığı inisiyatifler olmak üzere her iki meselenin çözümünün de insani diplomasi çerçevesinde gerçekleşeceğini uluslararası topluma gösterdik." değerlendirmesinde bulundu.

Dolmabahçe'de Rusya ve Ukrayna arasında bir barış anlaşmasının imzalanmasına ramak kalmıştı

Ukrayna-Rusya savaşını sadece iki ülke arasında bir savaş olarak görmediklerini dile getiren Kurtulmuş, başından itibaren bu savaşın, Rusya ile Batı arasında bir savaşa dönüşme potansiyeli taşıdığını, onun için de Rusya-Ukrayna savaşının bir an evvel sona erdirilmesi için gayret sarf ettiklerini kaydetti.

TBMM Başkanı Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dolmabahçe'de Rusya ve Ukrayna arasında bir barış anlaşmasının imzalanmasına ramak kalmıştı. Her iki tarafın da kabul edeceği, adil, hakkaniyetli bir barışın yapılması mümkündü. Türkiye bunu gerçekten belli bir noktaya getirdi. Ama gördük ki bu savaşın bitmesini istemeyen bazı güçler, Dolmabahçe'de nihai bir anlaşmanın gerçekleşmesine engel oldular. Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimin sadece Karadeniz, Doğu Avrupa değil, belki çok daha geniş bir bölgeye yayılma potansiyeli taşıdığı ortadadır. Dolayısıyla bu krizin sonlandırılabilmesi için Türkiye'nin barışçıl inisiyatifi sonuna kadar kullanacağı, diplomasi masasında her iki ülke arasında barışın temin edilmesi için gayret sarf edeceği açıktır."

Gazze'de süren katliamın Gazze halkına karşı yapılan bir saldırı olmanın çok ötesinde, Netanyahu ve çetesi tarafından bölgesel bir savaşa dönüştürülme tehlikesi taşıdığını belirten Kurtulmuş, bu saldırıların daha büyük sonuçlara yol açmaması için bir an evvel sonlandırılması gerektiğini vurguladı.

ABD'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki Gazze oylamasında çekimser kalması

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, "Gazze'de acilen ateşkes sağlanması" yönünde kabul edilen karar tasarısına ABD'nin çekimser kalmasının iyi bir haber olduğunu kaydeden Kurtulmuş, "Çünkü artık şunu görüyorlar; Netanyahu'yu sırtlarından atarak, ellerini temizleyerek buradan çıkmaları mümkün değil. Çekimser kalarak, yeni bir barış imkanının, en azından ateşkes imkanının ortaya çıkması için bir adım atılmış oldu." ifadesini kullandı.

Kurtulmuş, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ile Rusya-Ukrayna savaşının belli açılardan benzerlik taşıdığını vurgulayarak, "Her ikisi de hem bölgesel çatışmaların fitilini ateşleyebilecek bir potansiyele sahip hem de insanlığı yeni bir küresel savaşın eşiğine getirmiştir." görüşünü paylaştı.

Seçimden sonra da ağırlıklı olarak dış politika, Türkiye'nin gündemini belirleyecektir

Numan Kurtulmuş, bu hafta sonu yerel seçimlerin gerçekleşeceğine işaret ederek, "Seçim kampanyası şimdiye kadar nezaketli ve olgun bir şekilde devam ediyor. Ümit ederiz ki sonuna kadar böyle devam eder. Seçim günü de büyük bir demokratik olgunlukla ve çok büyük bir katılımla yerel seçimleri geride bırakmış oluruz." dedi.

Kurtulmuş, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının başladığı 7 Ekim'den bu yana yurtdışı ziyaretlerinde ve katıldığı uluslararası konferanslarda 100'e yakın cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanı ve üst düzey devlet yöneticisiyle görüştüğünü anımsatarak, görüşmelerinde dünyadaki sorun alanlarına ilişkin Türkiye'nin perspektifini anlattığını aktardı.

Gazze başta olmak üzere Rusya-Ukrayna savaşı, Kıbrıs meselesi, Kafkaslar'daki tehlikeli gelişmelerin çözümüne ilişkin Türkiye'nin tekliflerini gündemde tutmaya gayret ettiklerini dile getiren Kurtulmuş, "Seçimden sonra da ağırlıklı olarak dış politika, Türkiye'nin gündemini belirleyecektir." diye konuştu.

Yeni anayasa ve iç tüzük

Kurtulmuş, yeni anayasa meselesinin, "Bu anayasadan artık bıktık, bu geride kaldı, bunun yerine yeni bir metin yazalım" konusu olmadığının altını çizerek, şu değerlendirmede bulundu:"Aslında mesele, bir metin yazmak da değil; bunun ötesinde, 12 Eylül'ün getirmiş olduğu bu antidemokratik yapıdan, o ruhtan Türkiye'nin kurtulması... Hakikaten siviller eliyle yapılmış, parlamentoda yapılmış, demokrat, kuşatıcı bir anayasanın yapılması Türkiye için elzemdir. Bunun için gayret edeceğiz. Tabii hemen seçimden sonra, belki de anayasa sürecinden daha kolay sonuç alabileceğimiz bir süreç, Meclis'te yeni bir iç tüzüğün hazırlanmasıdır. Meclis Başkanlığı olarak; öncelikle daha rahat, daha kolay alan olduğu için iç tüzükten başlayarak Meclis'teki demokratik standartları yükseltecek, yasama kalitesini güçlendirecek, Meclis'in etkisini ve ağırlığını artıracak bir iç tüzüğü Meclis'te grubu bulunan partilerle görüşerek gündeme almayı, eş zamanlı olarak da anayasa çalışmalarını sürdürmeyi düşünüyoruz."

Meclis'te altı siyasi parti grubu ve 14 siyasi partinin bulunduğunu aktaran Kurtulmuş, oy verenlerin yüzde 95'inin parlamentoda temsil edildiğini belirtti.

Numan Kurtulmuş, şu görüşleri dile getirdi: "Parlamentoda iyi bir şekilde bu müzakereleri sürdürmeyi başarırsak bundan sonuç alabileceğimizi ümit ediyorum. Ben de şahsen seçimden sonraki dönemde yeni anayasa meselesini başta grubu bulunan siyasi partilerle görüşerek takip edeceğim. Bazı siyasi partilerin anayasa hazırlıkları var ama bütün siyasi partilerin bu süreçte yeni anayasaya ilişkin hazırlıklar yapmalarını bekliyorum.

Meclis Başkanı olarak akademinin, hukuk çevrelerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve yeni bir anayasa ihtiyacını hisseden, sözü olan herkesin sözünün dinleneceği ve bundan istifade edileceği bir anayasa yapım sürecini demokratik bir hassasiyetle başlatacağız. Ümit ediyorum ki ön yargısız bir şekilde Meclis'te grubu bulunan partiler ve diğer kanaat oluşturacak sivil toplum kesimleri bu sürece katkıda bulunur."

Geçmişteki çalışmalarda siyasi partilerin 64 madde üzerinde uzlaştığı bir metnin bulunduğunu hatırlatan Kurtulmuş, "Bugün tahmin ediyorum çok daha fazla maddede partilerin uzlaşmaları mümkündür. Burada esas olan şey, bu tartışmanın doğru zeminde ve doğru yöntemlerle sürdürülmesidir. Doğru zemin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. TBMM'nin inisiyatifinde, halkın ihtiyaçları neyse, hangi konular gündeme geliyorsa bunları ön yargısız bir şekilde tartışmaktır." dedi.

Anayasa hazırlığının biraz uzun vakit alabileceğini kaydeden Kurtulmuş, Meclis yeni yasama dönemine başladığında anayasa tartışmalarının Meclis'te yapılabileceğine inandığını söyledi.

Kurtulmuş, İstanbul Göztepe'deki TBMM Filizi Köşk Sosyal Tesisi'nde medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle bir araya geldiği iftar programında soruları da yanıtladı.

Moskova'daki terör saldırısına ilişkin değerlendirmesi anımsatılarak, "Acaba nasıl bir analiz yapıyorsunuz da küresel savaş riski görüyorsunuz?" sorusuna karşılık Kurtulmuş, Rusya'nın özellikle Ukrayna konusunda daha sert bir tutum almasını sağlayacak bir saldırı olduğunu söyledi. Rusya'dan gelen ilk tepkilerin bu yönde olduğunu belirten Kurtulmuş, bu örgütlerin hiçbirinin tek başına olmadığına işaret etti.

Numan Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Kendi ülkelerinin başkentinin sokaklarında dolaşmayı doğru dürüst bilmeyen adamların dünyanın en büyük metropollerinden birisi olan Moskova'da böylesine büyük bir eylemi yapabilmesi, çok üstün bir istihbarat desteğiyle mümkün olabilir. Bunu siyasetten azıcık anlayan herkes biliyor. Dolayısıyla birtakım istihbarat birimlerinin, devletlerin terör örgütüne en azından koruyucu, yol gösterici, lojistik veya istihbari destekler sağladığı belli oluyor. Rusya bu saldırıyı sadece bir terör tehdidi olarak değil, kendi varlığına ilişkin bir tehdit olarak algılıyor. Fail olarak ilk Ukrayna'yı göstereceği de belli. Öyle görünüyor ki Netanyahu ve hükümeti bir şekilde gözden çıkarılmış olabilir. Onların da bir şekilde arka planda bu eyleme destek verdiği düşünülebilir. Amerika'nın BM'deki oylamada çekimserliği de öyle kolay bir şey değil. Ama bütün bunlar bizim dışarıdan okumalarımız. Çok net olan bir şey var; Rusya da bunu bu şekilde algılıyor. Bu doğrudan doğruya Rusya'nın bölgedeki varlığına, daha doğrusu bu kadar güçlü olmasına karşı yapılmış bir şey."

Rusya, ister istemez bu saldırıyı hayati bir mesele olarak görüyor

Batı'nın, Rusya ile mücadelede, 2014 yılında Kırım'ın ilhakı konusunda "ağzını açmayarak" başarısız olduğunu ifade eden Meclis Başkanı Kurtulmuş, "O zaman bir tek Merkel bir şeyler söylemeye çalıştı. Onun da gücü yetmedi. O sıralar ABD'nin stratejisi de çok fazla bu işlere bulaşmamak, kenarda durmaktı. Hatta Avrupa'da NATO varlığının zayıflatılmasını da öngören bir stratejiydi." diye konuştu.

Rusya-Ukrayna savaşında her iki tarafın büyük kayıplar verdiğini dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Rusya, belki ilan ettiğinin çok üstünde kayıplar verdi. Öyle anlaşılıyor ki bu savaşın Ukrayna tarafından da nihai bir zaferle bitirilmesini, en azından şimdilik istemeyen bir klik, bir tez var. Bu çok net görülüyor. Aksi takdirde en başında İstanbul'daki barış görüşmelerine destek verirlerdi. Biz, mesela iki alanda çok başarılı olduk. Bunlardan ilki esir takası, ikincisi de tahıl koridoru. Zaman zaman her ikisinde de tıkanmalar olmasına rağmen Türkiye defaatle tıkanan bu süreçleri aştı. Ama bizim gösterdiğimiz çabanın tam tersine çabalar da oldu. Bunların bir kısmı barış istiyormuş görüntüsü altında aslında savaşın devamından yanaydı. Dolayısıyla Rusya, ister istemez bu saldırıyı hayati bir mesele olarak görüyor. Sadece bir terör saldırısı olarak gördüğünü zannetmiyorum. Ben de bu saldırının, aynı 11 Eylül saldırıları gibi, oyunu değiştirmek için bazılarının Rusya'da kurguladığı bir saldırı olduğuna inanıyorum."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İsrail'in Gazze'de uyguladığı şiddeti engellemeye yönelik çalışmalarının sorulması üzerine de Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Türkiye ilk andan itibaren Gazze'deki katliam ve İsrail'in saldırganlığı karşısında tavrını çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Daha birçok ülke Hamas'ın ismini anmakta tereddüt ederken Türkiye Cumhurbaşkanı büyük bir cesaretle Hamas'ın bir terör örgütü olmadığını, kendi vatanlarını savunan insanlar olduğunu ifade etmiştir ki zaten İsrail'in bu süreçteki en büyük kabuslarından birisi bu oldu. İlk andan itibaren bütün platformlarda bu konudaki görüşlerimizi dile getirdik. Biz başından itibaren mücadele ediyoruz. BM'den bir karar çıkarabilmek için mücadele verdik. İkincisi garantörlük imkanı için mücadele ettik. Kıbrıs'a nasıl müdahale ettik? Kıbrıs'a müdahale edebilmemiz için bir garantörlük mekanizması kurulmuştu. Burada da böyle bir mekanizma kurulabilir mi? Bunun için çok mücadele ettik. Zaman zaman müzakerelerde buna yakın bir noktaya gelindi. Ama sonuç alınamadı. Türkiye, İsrail'in bu saldırgan tavırlarına karşı uluslararası camiayla birlikte bir fiili müdahalenin zorunlu olduğuna inanmıştır ve bunu her platformda dile getirmiştir. Ama maalesef bugünkü şartlar içerisinde gerçekleşemedi."

Artık Türkiye'nin darbe anayasasından kurtulması lazım

Numan Kurtulmuş, "Sayın Davutoğlu'nun Suriye'ye götürdüğü anayasa değişikliği gibi Türkiye'den istenilen, ABD'nin istediği bir anayasa değişikliği mi, yoksa Türkiye'nin menfaatleri doğrultusunda istenilen bir değişiklik mi?" sorusu üzerine, bütün siyasi partilerin anayasa konusunda aynı şeyi söylediğini ifade etti.

Türkiye'nin kendi inisiyatifleri ve kendi ihtiyaçlarıyla oluşturduğu, demokratik, kapsayıcı, kuşatıcı ve sivil bir anayasaya ihtiyacının olduğunun altını çizen Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı: "Ne zaman yeni bir anayasa yapımı tartışılsa bazı çevrelerden, 'Anayasa yapabilmek için kurucu meclisin olması lazım' tepkisi geliyor. Kusura bakmayın 1960 darbesinin anayasasını onaylayan Meclis, kurucu meclis oluyor; 1982 Anayasası'nı kabul eden Meclis, kurucu meclis oluyor da bu milletin seçtiği Meclis niye anayasa yapamıyor? Biliyorsunuz en az iki asra yakın bir süredir anayasacılık tecrübemiz var bizim. Artık Türkiye'nin darbe anayasasından kurtulması lazım. Bu savsaklanamaz, ötelenemez, üstü örtülemez bir meseledir. Dolayısıyla hiçbir şekilde, içeriden, dışarıdan, başka birilerinden sufle edilerek söylenecek bir anayasa teklifine ihtiyacımız yok. Bu millet bütün farklı siyasi farklılıklarıyla kendi görüşlerini toplar ve olgun bir sürecin sonunda da kendi ihtiyacı olan bir anayasayı, yeni bir anayasayı gerçekleştirebilir."

Çözüm süreci ve anayasa tartışmaları birbiriyle bağlantılı değil

TBMM Başkanı Kurtulmuş, yeni anayasada ne gibi değişiklikler hedeflendiği, "çözüm süreci" gibi bir sürecin yeniden yürütülüp yürütülmeyeceği ile bazı sosyolojik meselelerin yeni anayasaya girip girmeyeceği sorularını da yanıtladı.

Yeni anayasa konusunda partilerin fikirlerinin bu nedenle önemli olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Kimisi çok eskilerin tabiriyle mufassal bir anayasa yapmayı uygun görebilir. Kimisi daha kısa bir anayasa teklif edebilir. Bunların hepsi tartışılır. Mevcut anayasada da aslında yer almaması gereken, yasalarla düzenlenebilecek bazı hükümler yer alıyor. Bana şahsen fikrimi sorarsanız ben tek maddelik bir anayasa yazardım. 'Devlet, adaleti sağlamakla yükümlüdür.' Bütün devletin sistemini bunun içerisine yerleştirirsiniz. Ama bizim şahsen ne düşündüğümüzün, nasıl bir anayasa teklifi yapacağımızın ötesinde aslolan nasıl olgun bir tartışma zemininin oluşmasını sağlayabileceğimizdir." dedi.

"Çözüm süreci ve anayasa tartışmalarının birbiriyle bağlantılı olmadığını" belirten Kurtulmuş, yeni anayasa konusunda ihtiyacın belli olduğunu söyledi. İki sürecin birbirine karıştırılmaması gerektiğine işaret eden Kurtulmuş, "Özellikle bu bölgede Türkiye'nin artık terör diye bir meselesinin kalmaması lazım. Çukur eylemlerinden sonra devletin başarılı olmasının temel sebeplerinden birisi örgütle vatandaş arasındaki ayrımı yapabilmiş olmasıdır. Terörün arkasındaki bütün destekler ortadan kaldırılıncaya kadar Türkiye'nin terörle mücadelesi devam etmek mecburiyetindedir. Bunu yaparken içeride vatandaşlarımızın özgürlüğünü artırmak, bireysel hak ve inisiyatiflerini daha yüksek seviyede kullanmasını temin etmek için ileri adımlar, demokratik adımlar atılmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.

Irak ile inşallah kalıcı bir sonuç elde edileceğini düşünüyorum

Meclis Başkanı Kurtulmuş, Türkiye-Irak ilişkilerinde bir yakınlaşma olduğu anımsatılarak, "Bağdat yönetiminin PKK'yı terör örgütü ilan edip etmemesi gibi bir mesele var. Bunun için de Irak Parlamentosunun kararı gerekecek. Ama onların da çok parçalı bir yapısı var. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı'nın nisan ayında bir Irak ziyareti olması bekleniyor ama sizin Irak Meclis Başkanıyla, o parçalı yapıyla görüşmeniz, buna dair yürüteceğiniz bir diplomasi olacak mı?" sorusu üzerine şöyle konuştu: "Özellikle terör meselesinde Türkiye'nin ciddiyetini görmüş vaziyetteler. Ama esasında terör örgütlerinin Irak'a da çok büyük bir zarar verdiği ortadadır. Irak, fiilen parçalanmış, dağılmış vaziyettedir, yönetilemez durumdadır. Türkiye'nin hem Irak konusunda hem Suriye konusunda başından itibaren yaptığı en olumlu işlerden birisi iki ülkenin de toprak bütünlüğünün temini için çaba göstermesidir. Irak tarafı bunu çok net bir şekilde görüyor. Bu terör örgütlerinin kendilerine de zarar verdiğini görüyor. Zor bir iş tabii dediğimiz gibi her bir terör örgütü aslında başka bir ülkeyle de dış teması, diplomatik teması yürütmeyi zorunlu kılıyor. Çok hassas, çok fazla da gürültülü olmayan bir süreç yürütülüyor. İnşallah hem Türkiye'nin sahadaki varlığı hem de diplomasi masasındaki başarılarıyla belli bir noktaya gelinebilir.

Irak paramparça hale, Suriye yönetilemez hale getirildi; Libya, Yemen parçalandı, Lübnan aynı şekilde. Türkiye, bir taraftan güncel siyasi meseleleri takip ederken diğer taraftan da bölgenin bütünlüğü perspektifine de dikkat çekiyor. Bütün muhataplarımıza bunu anlatıyoruz. Önümüzde iki yol var. Ya emperyalistlerin bu bölgede çizdiği yeni neo-emperyal tezler çerçevesinde sıramızın gelmesini bekleyeceğiz ya da hep beraber kendi ortak menfaatimize olan sonucu elde edeceğiz. Onun için ben Irak ile inşallah kalıcı bir sonuç elde edileceğini düşünüyorum. Evet, çok parçalı bir yapı var orada ama bunu aşacağımızı düşünüyorum. İyi bir istikamette gidiliyor, detaylı görüşmeler yapılıyor."

Numan Kurtulmuş, İran'ın bölücü terör örgütü PKK'ya karşı tutumuna yönelik değerlendirmesinin sorulması üzerine, "Tüm bölge ülkelerine bu terör örgütlerinin şu ya da bu şekilde zararı var. Zaten İran ile de teröre karşı, PKK-PJAK terörüne karşı ortak hareket de ediliyor. Ben yoğun bir çalışmayla sonuç alınabileceğini görüyorum." diye konuştu.

Önce Meclis'teki tansiyonun düşürülmesi, diyaloğun kurulması lazım

TBMM Başkanı Kurtulmuş, yeni anayasaya ilişkin "Meclis tarafından yapılabilecek mi yoksa biz, bir daha sandığa gidecek miyiz?" sorusuna karşılık şu yanıtı verdi: "Bayramdan sonra nasip olursa partilerimizi de ziyaret edeceğim. Bundan da hiç çekinmem. Tek tek hepsiyle görüşürüm, inisiyatif alırım. Mühim olan partilerimizin kendilerinin anayasa değişikliği konusunda hazır olabilmesidir. Hazır olan partiler var, sürece ihtiyacı olan partiler var. Sonra sivil toplum, üniversite, hukuk camiası ile görüşülmeli, buralardan da fikir ve öneriler alınmalı ve sonuçta hepsinin müzakere edileceği resmi bir platform Meclis'te oluşturulmalı. Ben adının nasıl şekilleneceğinin üzerinde durmuyorum. Burada esas olan iyi niyettir. 'Yapmak istiyorum.' Evet, herkes bunu söylüyor. 'Yapmak istiyorum' diyen, iyi-kötü yapar. Hiç kimsenin dediklerinin yüzde yüz hepsi olmayabilir. Partiler için söylüyorum. Ama sonuçta iyi niyetli bir şekilde yaklaşılırsa ben sonuç alınacağından eminim. Bunun için de tabii önce Meclis'teki tansiyonun düşürülmesi, diyaloğun kurulması lazım."

Kendisini ziyarete gelen bütün parti gruplarına iadeiziyarette bulunduğunu, grubu olmayan partilerin temsilcilerini de ziyaret ettiğini hatırlatan Kurtulmuş, diyalog zemininin sağlam ve güçlü bir şekilde kurulması gerektiğine işaret etti. Kurtulmuş, "'Yapmak istemiyorum' diyene de yaptıracak bir şey yok. Kimseyi zorlayamayız. Hiçbir siyasi partiye, 'İlla sen bu sürecin içerisinde yer alacaksın' diyemeyiz. Ama ben Meclis Başkanı olarak herkese açık davetimi, bu konunun önemini bir kere daha hatırlatarak, kaçınan partilerin milletçe bir şekilde görüleceğini ve olumlu katkı sağlamalarını temin etmekle kendimi vazifeli atfediyorum." diye konuştu.

Numan Kurtulmuş, Anayasa'nın ilk dört maddesi konusunda siyasi partiler arasında anlaşmazlık oluştuğu belirtilerek, "Bu konuda herhangi bir gevşeme ya da herhangi bir esneme söz konusu olabilir mi?" sorusuna, "Önce ittifak edilecek hususların gündeme getirilmesi lazım. İlk dört madde konusunda partilerin bir ittifak halinde olmayacağı aşikardır. Dolayısıyla tartışmalı olduğu belli olan bir konunun gündeme getirilmesi lüzumsuz yere gündemi işgal etmektir. Onun için ilk dört maddenin bu tartışmalarda gündeme alınmayacağı aşikardır." karşılığını verdi.

Dünya sisteminin çökmüş olmasının, ABD'nin forse ettiği Batı hakimiyetinin dağılmış olmasının, 1940-1945 sonrasında oluşan küresel kurumların çökmüş olmasının, evrensel olarak söyleyecek sözü olanların sözünün daha fazla geçerli olabildiği bir dönemi işaret ettiğini ve Türkiye'nin bu anlamda büyük bir avantaj elde ettiğini dile getiren Kurtulmuş, "Hiç kimsenin eksenine girmek mecburiyetimiz yoktur. Türkiye zaten kendi eksenini inşa ediyor, gerçekleştiriyor. Özellikle milli savunma sanayindeki başarılarımız artarak devam ederse zaten Türkiye'nin çok daha güçlü bir şekilde yoluna devam edeceği açıktır. Biz kendi eksenimize, kendi köklerimize döner, kendi milli karakterimiz üzerinden yükselebilirsek Türkiye'nin geleceği açıktır." diye konuştu.

İslam dünyasının özellikle Gazze meselesindeki duruşunu eleştiren Kurtulmuş, İslam ülkelerinin mevcut durumunun çok kötü ve yürek parçalayıcı bir halde olduğunu söyledi.

"Avrupa Birliği'ne laf söylüyoruz, NATO'ya laf söylüyoruz. Birleşmiş Milletlere laf söylüyoruz. Eyvallah, bunlar bizim sorumluluğumuz. Ama İslam İşbirliği Teşkilatı da nerede? Bunu sormak da herhalde sorumluluğumuzdur." ifadelerini kullanan Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Maalesef bu süreçte çok derli toplu bir vaziyette duramadık. Ben gittiğim ya da konuştuğum İslam ülkelerinin temsilcilerine hep şunu söylüyorum; hoca camide namaza durduğu zaman geriye döner, 'Ey cemaat saflarınızı sık tutun. Safların sıklığı namazın sıhhatinin şartlarındandır. Çünkü safları sık tutmazsanız araya şeytan girer.' der. Siyasi olarak farklılıklarımız olabilir ama sonuçta biz saflarımızı sık tutmazsak araya başkaları girer. Mevcut durumumuz bu."

İsrail'in Gazze'ye saldırılarının ardından Türkiye'nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cesaretle kalkıp gerekenleri söyleyebilmesinin, birçok ülkeyi cesaretlendirdiğinin altını çizen Kurtulmuş, Gazze meselesinde bundan sonrası için yapılması gereken üç konu olduğunu belirtti. İlkinin, İsrail Başbakanı Netanyahu ve hükümetinin yalnızlaştırılması olduğunu anlatan Kurtulmuş, ikincisinin İslam dünyasının birliğinin, beraberliğinin temin edilmesi; üçüncüsünün de insanlık cephesinin tahkimi olduğunu söyledi.

Kurtulmuş, "Böyle yapabilirsek İslam dünyasının içinde bulunduğu durumda da süratle bir iyileşme sağlanacaktır. Türkiye cesaretle öne çıktı. İslam ülkeleri kendi iç problemleriyle uzunca bir süredir meşguller. İlk sefer dışarıda büyük bir tehdidin olduğunu bu kadar net algıladılar." diye konuştu.

Dünyadaki birçok ülkeden, siyasilerden ve milletvekillerinden Filistin davasını destekleyen, Gazze'de yaşananlara tepki gösteren seslerin yükselmeye başladığını aktaran Kurtulmuş, şunları söyledi: "Yüz milyonlarca insan, beklenenin çok üstünde insan sokaklara çıktı. Bir reaksiyon halinde şu anda. Bir siyasal bilince dönmüş değil. Burada da Türkiye ön alabilir. Yeni küresel, siyasal mimari tezimizin fevkalade önemli bir politik argüman olduğunu görüyorum. Dünya beşten büyüktür diye özetliyoruz; Afrika, İslam ülkeleri, Latin Amerika niçin temsil edilmiyor? Niye beş ülkenin veto yetkisi var? Böyle bir sistem nasıl ayakta durabilir? Dünya şu noktaya geldi; buna seyirci mi kalacak, reaksiyon mu gösterecek? Bunu sürdürmek lazım, uzun süre devam edecek bir mücadele haline getirmek lazım. Tabii bunun ilk adımı Netanyahu ve çetesinin tasfiye edilmesi, tasfiyeyle de kalmayıp uluslararası ceza mahkemesinde hesap vermeleri, öyle olmasını temenni ediyoruz."

Avrupa genişlemek istiyorsa dikkate alacağı en önemli ülke Türkiye'dir

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin hiçbir zaman doğrusal bir şekilde yürümediğini, hep inişli çıkışlı olduğunu belirten Kurtulmuş, ilişkilerin çok gergin olduğu zamanlardaki sorumlunun da hiçbir zaman Türkiye olmadığını vurguladı.

Avrupa Birliği'nin çok açık çifte standartlar uyguladığını; bunlardan birinin de tam üyelik sürecinde gösterdiği tavır olduğunu ifade eden Kurtulmuş, Türkiye'nin bu konularda hiç taviz vermediğini, tam üyeliğin, karşılıklı müzakereler ile yürütülecek bir şey olduğunu söyledi. Şu anda esas tartışmanın, Türkiye-AB ilişkilerinin nasıl olacağından ziyade Avrupa'nın kendi içerisinde olduğunu dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Birinci tartışma, AB genişleyecek mi, daralacak mı? İkinci tartışma, AB, Amerika'nın boyunduruğu altında mı kalacak, daha bağımsız bir yol mu izleyecek? Üçüncü tartışma ise Alman inisiyatifi mi, Fransız inisiyatifi mi baskın olacak? İngilizler kendilerini dışarı çekerek tartışmaların biraz dışında konumlandılar. Benim şahsi kanaatim Avrupa Birliği Kırım'ın işgaline bir şey diyemeyerek zaten politik olarak birkaç adım geriye çekilmiştir. Şimdi NATO, aracılığıyla derlenip toparlanmaya çalışıyorlar. Bu süreç Avrupa'nın kendi iç tartışmalarını belirleyecektir. Avrupa genişlemek istiyorsa dikkate alacağı en önemli ülke Türkiye'dir. Türkiye çok kültürlülüğü, farklı fikirleri barındırabilme potansiyelini Avrupa'ya kazandırır."

Dünyanın geleceği için çok büyük tehlikelerden birisinin de Avrupa'da yükselen aşırı sağ, ırkçılık ve faşizm olduğunu belirten Kurtulmuş, bu tür politik kaymaların Avrupa'nın ana akım damarlarını zehirlediğini söyledi.

Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Yabancı deyince tüyleri diken diken olan kayda değer bir kitle var. Bu kitlenin oyunu almak için ana akım siyasetçiler bile o dile yakın mesajlar vermektedir. Dolayısıyla bu kitlenin bakışında Türk, kötü bir şey… Üstüne son 10-15 yıldır devam eden İslamofobi artık aleni bir İslam düşmanlığına dönüşmüştür. Demokrasi, fikirlere saygı, dinlere, inançlara hürmet gibi AB'nin en temel tezleri, değerleri çiğnenmiştir. Bence Türkiye ile Avrupa ilişkilerini konuşurken önce Avrupa'nın bu durumunu müzakere etmek lazım. Biz bu sürecin başından itibaren hiç bu oyunu bozan olmadık. Yetmiş küsur yıl devam eden bir süreç. Türkiye buna razı olmaz. AB, eğer iyi bir gelecek tasarlayacaksa Türkiye'yle iyi ilişkiler kurmaya muhtaçtır. Bu anlamda hem AB’nin kurumsal yapısıyla hem de ikili olarak iyi ilişkilerimizi sürdürüyoruz. Her gittiğimiz platformda yetkililerle görüşüyoruz, konuşuyoruz. Onlara da bu uyarılarımızı yapıyoruz. Yani orada da makul siyasetçiler, artan İslamofobi ve ırkçılığın ne büyük tehlike olduğunu görüyorlar."

Bu tartışma ve çatışmayı ortadan kaldıracak şey Meclis'in iradesidir

Yeni anayasa çalışması konusundaki tartışmalara ilişkin soru üzerine Meclis Başkanı Kurtulmuş, bu konuda iktidarla muhalefet arasında bir konsensüs sağlanabileceğini belirterek, "İyi niyetle başlanırsa, herkes eteklerindeki taşları dökerse sonuç alınır." dedi.

Yürürlükteki Anayasa'nın 12 Eylül darbesinin ardından hazırlandığına dikkati çeken Kurtulmuş, "Bu anayasayı yapanlar çok açık söyleyeyim, hiçbir şeyi öyle tesadüfen yapmamışlar. Anayasa'nın içinde birtakım mayınlı alanlar bırakmışlar. Bunlardan birisi de yargı organlarının arasındaki olası tartışma ve çatışma meselesi. Bu tartışma ve çatışmayı ortadan kaldıracak şey Meclis'in iradesidir, yani milletin iradesidir. Niye partiler bu konuda oturup anlaşamasınlar, uzlaşamasınlar? Bunlar konuşulabilir." ifadelerini kullandı.

Anayasa Mahkemesinde şu anda 165 bin dosya bulunduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, "Tarla sınırlarının ihlali bile bireysel başvuru dolayısıyla Anayasa Mahkemesine geliyor. Belki bu alan bireysel haklar, siyasi özgürlükler gibi alanlarla çerçevelenebilir. Yeter ki doğru, olumlu adım atılabilsin. Ben sonuç alacağımızı düşünüyorum." dedi.

İsrail'in fiilen uluslararası hukuka aykırı attığı bu adımları önleyecek bir mekanizma mutlaka kurulmak zorundadır

Kurtulmuş, "Gazze'de ateşkese varılmasının ardından çok uluslu bir barış gücü oluşturulması durumunda Türkiye de barış gücü içinde yer almalı mı?" sorusu üzerine şunları söyledi: "İsrail'in fiilen uluslararası hukuka aykırı attığı bu adımları önleyecek bir mekanizma mutlaka kurulmak zorundadır. Barış gücü, en önemli tedbirlerden birisidir. Bizim garantör olmak dediğimiz şey bu. Türkiye'nin de içinde bulunduğu, tercihen bölge ülkelerinden bir barış gücü oluşturulabilirse İsrail bu kadar rahat adım atamaz. Biliyor ki dünyanın kılı kıpırdamayacak. Adam bombaları yağdırıyor, orayı uçuşa yasak bölge ilan et, bir tane İsrail uçağı kalksın bakalım. Dolayısıyla bunun uluslararası bir mekanizma içerisinde önlenmesi mümkündür. Türkiye'de böyle bir barış gücünde yer alır." dedi.
 

Bakmadan Geçme