Şule Kirişci

Tarım nedir? Osmanlı'dan bugüne uygulanan tarım politikaları

Şule Kirişci

Tarım bazen bir ekmeğin, zeytinin, suyun hikayesi, bazen de bize nefes olan karaçamın, meşenin… Kısaca hayatımızı sürdürebilmek adına temel ihtiyaçlarımızın yolculuğunun hikayesidir.  Bu benim baktığım pencere… Peki ya bilim nasıl tarif ediyor tarımı?

Bilime göre tarım; dünyanın doğal kaynakları kullanılarak hayvan ve ekin üretme teknikleridir. Üretirken de topraktan daha çok ürün elde edebilmek ve toprağın bozulmasını ve yanlış kullanılmasını engellemek.

Genel tanımıyla ise tarım, yararlı ve elzem olan bitkilerin elde edilebilmesi amacıyla toprakla bağlantılı olarak yapılan çalışmalardır.  Toprağın sürülüp ekilip, ekinlerin gereken bakımlarının yapılması ve hasat işlemine kadar tüm faaliyetleri içermektedir. Tarım denildiğinde akıllara sadece bitki yetiştiriciliği gelse de hayvancılık, su ve ormanların yetiştirilmesi bakımı da tarımsal faaliyetlerin içerisinde yer almaktadır.

Neolotik dönem, tarım noktasında insanlık tarihinin en önemli aşaması kabul edilir. Ekonomik devrimlerin peş peşe gerçekleştiği dönem olmakla birlikte Neolotik dönemi özel kılan insanlığın üretime başladığı dönem olmasıdır. Bu dönem göçebe yaşam tarzından yerleşik düzene geçilmiş ve işbirliği ve üretimde profesyonel yaklaşım benimsenmeye başlanmıştır.  Yerleşik hayat geçilmesiyle sadece doğanın kendisine verdiği kadarı tüketmekle yetinen insanlık, Neolotik dönemde tahıl çeşitlerini bizzat kendisi üretmeye başlamış ve hayvanları evcilleştirme yoluna gitmiştir.  Tüketiciden üretici sınıfına geçen insanlık doğanın kendisine verdiğinden fazlasını üretmeye başladıkça gıda problemi gittikçe ortadan kalkmıştır. 

Anadolumuz! binlerce yıldır medeniyetler doğuran bereketli yurdumuzda dünyada olduğu gibi ttarihin erken dönemlerinden bu güne tarım faaliyetleri yapılmaktadır. Geçmiş uygarlıklarda insanlar coğrafi şartlara uygun yaşamışlar ve geçim kaynaklarını o şartlara uygun olarak belirlemişlerdir. İklim nedeniyle yağmura bağlı bir tarım politikası izlemişlerdir. 

Ekonomisi toprak ve tarımsal üretime dayalı olan Osmanlı imparatorluğunda halkın ve ordunun ihtiyaçları, devletin gelirleri tarımsal üretime bağlı sürdürülmüştür. Osmanlı’nın izlediği tarım politikası için, üreticinin korunmasından ziyade tüketicilerin gıda ürünlerini düşük fiyattan almasını sağlamak yönünde olduğunu söylemek mümkündür. Tımar sistemi için Osmanlı ekonomisinin temelidir ve bu sistem ülkemizdeki tarım faaliyetleri için gerekli ortamı sağlayarak yüksek üretim için gerekli zemini hazırlamıştır demek mümkündür. Osmanlı döneminde devletin en önemli gelir kaynağı olan tarımdan, çeşitli isimler altında vergi alınmıştır. Bunlardan Öşür ve Salariye(salarlık) tahıl tarımından, Nüzül ve Sürsat vergileri de ordunun sefer ihtiyacını karşılamak üzere alınan vergilerdir.  Osmanlı’da tahıl ihracatı yasaklanmış ve bölgeler arasında taşınması sıkı kayıt altına alınarak sınırlandırılmıştır. Tarımsal ürünlerin üretildiği bölgelere civar yerleşim yerlerinin ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu verilmiş, ürün fazlasının ise büyük şehirlerin bilhassa İstanbul’un ve ordunun ihtiyacını temin için depolanmıştır. Ürünlerin nakliyesi, nakliye izni olan tüccarlara verilmiş ve bunların faaliyetleri sıkı kontrol altına alınmıştır. Tarım yapılan topraklar ise gelire göre Dirlik, Has, Zeamet ve Tımar olarak gruplara ayrılmıştır. Has 100 bin akçeden fazla geliri olan padişah ve vezirlere tahsisi edilir ve mirasçılara verilmezdi. Zeamet 20 ila 100 bin arasında gelire sahip emir ve sancak beylerine tahsis edilen ve babadan evlada kalabilen topraktır. Gelir eğer 2-20 bin akçe arasında ise tımar adı verilen toprak tahsis edilirdi. Genellikle sipahi beylerine verilir ve yine babadan erkek evlada geçebilirdi.  

Osmanlı döneminde farklı bir uygulama olarak, Kavalalı Mehmet Ali paşanın döneminde bazı kurum ve kuruluşlara el konulmuş olması ve bunların tarıma elverişli olanları çiftçilere dağıtılması dikkat çekmiştir. Pamuk üretimine önem verilmiş ve çiftçiler ne ekecekleri konusunda serbest bırakılmış fakat bunun yanında korunması gereken ürüne de yüksek fiyat verilmiştir.

Büyük Selçuklu Devletinin hüküm sürdüğü dönemde ise, tarım faaliyetleri Büyük Selçuklu’nun bölgedeki hakimiyeti boyunca devam etmiştir. Bu dönemde Horasanda gerçekleştirilen tarımda toprağın hem yönetimi hem de sistematik olarak işlenmesi anlamına gelen “İkta Sistemi” yürürlüğe girmiştir.  Sultan Melikşah zamanından itibaren uygulamaya konulmuş olan bu sistemde İkta sahipleri, arazilerin kullanımından devlete karşı sorumlu olduklarından bu arazilerde tarımın düzenli olarak eksiksiz yapılmasına itina göstermişlerdir.

İkta sistemi sayesinde devlet maaş ödemeden büyük bir orduyu beslemiştir. İkta sahipleri, kendi ve askerlerinin sefer ihtiyaçlarını iktalarından temin etmişlerdir. Savaşta yararlılık gösteren askerler ikta verilerek ödüllendirilirdi. Devlet hizmeinde makamda yükselenlere ikta verilir ancak bu iktalar Çocuklara miras olarak kalamazdı.

Köylü işleyebildiği toprağı kendi toprağı gibi işler fakat toprağı satamaz, vakdemez ve hibe edemezdi.  İşlediği topraktan elde ettiği ürürnün bir kısmını kira karşılığı olarak ikta sahibine verirdi. Bir müddet sonra siyasi istikrarsızlık ve iç çekişmelre nedeniyle sarsılan ikta sisitemi Moğol istilasıyla birlikte ortadan kalktı. 

Selçuklu döneminde tarıma yönelik önemli bir diğer detay, idareciler önceki dönemlerde yapılmış olan sulama kanallarına sahip çıkmışlar, gerekli gördükleri yerlerde ise yeni sulama kanalları inşa etmişler.

Milli mücadele sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde savaş yıllarının ardından ülkenin kalkınmasında tarım sektörünün gelişiminin oynadığı rol büyüktür. Savaşta genç nüfus büyük oranda kaybedilmiş ve üretimden yoksun kalınmıştır. İşte Türkiye bu sorunsaldan çıkabilmek adına tarımsal üretimi geliştirmeyi esas almıştır. Hele de nüfusun büyük oranda kırsal bölgede yaşıyor olması tarımı önemli kılmıştır. Cumhuriyet döneminde getirilen birçok yeniliğin içerisinde en önemlilerinden birisi vergi reformudur. Bu reformla birlikte Aşar Vergisi’nin kaldırılarak bu sektörde alınacak bütün vergilerin parasal vergi şekline dönüştürülmesidir. Bunun yanında tütün tarımı ve ticaretinin yeniden düzenlenmesi, ziraat bankasının sermayesinin arttırılarak çiftçilerin daha uygun ve daha fazla kredi ile desteklenmesi, tarımsal makinaların ithal edilmesi, hayvan ıslahı ve sayısının arttıran önlemlerin devreye alınması da gelişmelerdendir.  

Bu dönemde izlenen politikalarda zaman zaman çiftçilere toprak dağıtımı yapılmış ve miri arazi sistemi devre dışı bırakılmıştır. 1940’lı yıllarda ikinci dünya savaşının da olumsuz etkileri nedeniyle tarımsal ürün fiyatları sürekli artmıştır. Bu dönemde fiyatlardaki artış frenlenmeye çalışılmış ve 1945 yılından “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” çıkarılarak toprağı bulunmayan çiftçilerin toprak sahibi olması sağlanmıştır.  1950’li yıllara gelindiğinde kırsaldan kentlere nüfusun kaymaya başlaması neticesinde toprak reformu beklenen etkiyi göstermemiştir.  1960’lı yıllardan sonra ise 5 yıllık kalkınma planları hazırlanarak, tarımı destekleyici politikalar benimsenmiştir. Kalkınma planları tarımda üretim artışında azda olsa olumlu etki göstermiş fakat uygulanan tarımsal politikalarla ulaşılmak istenen hedefe gelinememiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde tarımsal politikalarda önemli değişikliklere gidilmiştir. Bu politikaların en dikkat çekici olanları şöyle sıralanabilir.

-Uygulanmakta olan mevcut destekleme politikalarından vazgeçilerek, Dünya Bankası’nın önerisiyle, küçük üreticiyi hedef alan araziye dayalı Doğrudan Gelir Desteği Sistemine geçilmiştir.

- Hububat, tütün, şeker pancarı fiyatlarının dünya ile uyumlu hale getirilmiş ve zaman içinde destekleme alımları kaldırılmıştır.

-Hükümetin çiftçilere verdiği kredi sübvansiyonu kademeli olarak kaldırılmıştır.

-Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası yeniden yapılandırılmıştır.

-Türkiye Zirai Donatım Kurumu, İstanbul Gübre Sanayi, Türkiye Şeker Fabrikaları, Çaykur, Tekel özelleştirilmiştir.

-Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde alınan kararla çiftçilere verilen ekonomik desteklere ciddi oranda sınırlama getirilmiştir. 

Cumhuriyetin ilk yıllarında geleneksel yöntemlerle yapılan tarım ilerleyen dönemlerde devletin tarım politikalarında yapılan değişikliklerle daha farklı tarım yöntemleri uygulanmıştır.  Bu farklı yöntemlerin uygulanmasıyla birlikte tarımda makineleşmede artmıştır. Bunun yanında Türkiye’nin orta kuşakta yer alması ve dört mevsimi yaşaması nedeniyle tarımsal çeşitlilik artmış ve o günden bu günlere gittikçe artan ürün çeşitliliği sağlanmıştır. 

Devam edecek…


Atatürk Üniversitesi  Ziraat Fak. Dergisi özel sayı, sayfa;9-22/ Türkiye’de Tarım Politikası/ Fahri Yavuz 31, Özel Sayı, 9-22, 2000

https://www.tuhis.org.tr/pdf/1415.pdf

https://turkishstudies.net/DergiTamDetay.aspx?ID=7014

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/185141
 

Yazarın Diğer Yazıları